.

.

Ali Kara

E-posta Yazdır PDF

BAYRAMINIZ HAKİKİ VE MÜBAREK OLSUN....

Selamun aleykum.. Muhterem kardeşlerimiz, bu sene de kurban bayramını idrak etmiş oluyoruz.. Allahu tealaya sonsuz hamd-u senalar olsun.. Habibine âl ve ashabına da sürekli salat ve selamlar olsun.

Ancak yine ihtilaflar islam alemini kemirmeye ve helake sürüklemeye devam ediyor. Ümmetin savaşlar esaretler seller ve depremlerle imtihanı devamettiğine göre demekki rahmet olan ittifak halinde değiliz... En bariz örneği üç ayrı gün de bayram yapılmasıdır. PErşembe günü Türkiye ve bazı ülkeler, Cuma günü Suud va etrafındaki bazı ülkeler, Cumartesi günü de asyada bazı ülkeler bayram yapacak...

"Allahın ipine sımsıkı sarılın, parça parça olmayın..." ayeti kerimesi sanki bilinmiyor... herkes ben kendi arazimde gördüğüm hilale itibar ederim dercesine nefsinin peşine takılmış gidiyor.. HEr zaman dediğimiz gib ibir sultan Selim lazım ki iş ittifaka dönsün, aksi takdirde asla bu ümmet kendi rızasıyla ittifak edecek gibi değil....

Bu gibi durumlarda bize düşen fitneye sebeb olmamaktır. Fakat hassasiyyetleri muhafaza ederek yine de en faziletlisi yapmaya gayret etmeliyiz.. Şöyleki kurbanın ilk gün kesilmesi daha efdaldir, ancak ihtilaflı durumlarda ihtiyat ile amel etmek lazımdır.. Buna göre cuma günü kurbanı kesen ihtilaftan sakınmış olup daha faziletli olanı yapmış olur.. Perşembe günü kesenler de fetvaya göre amel etmiş olur... Artık sorumluluk siz kardeşlerimizdedir, zira yetki ve yaptırım gücü elinde olanlar işi gevşek tutuyor.. Allahu teala işin ehli olan takva kimseleri yetki makamına çıkartsın.. Âmîn....

Hilalin görülmesi ve tespiti hakkında asıl görüş göz ile görülmesi ve dünyanın herhangi bir yerinde görüldüğü iki şahitle tespit edilirse artık diğer müslümanların da buna tabi olmasıdır. Hesapla teleskopla aletle tespit hem yanılır hem de asıl makbul olanı değildir. Gözle bakıyorum diyenlerin de sözüne nasıl itibar edeceğiz, adamlar kabirleri yıkmış, bir çok tasavvuf ehli müslümana müşrik demekten çekinmezken şimdi onların sözünü mü alacağız....Doğru alamayız ama diyanetin sözünü de alamayacağımızı bilelim.. Artık iş kalbinize kalıyor....

Allahu teala  en kısa zamanda şu ümmete bir baş nasip eylesin... Cümlenizin bayramı mübarek olsun...

E-posta Yazdır PDF

ÇOCUKLARI ZAYİ ETMEYİN....

Selamun aleykum... İnternet saayfalarından birinde çocuklarla alakalı bir yazı gördüm... Yazıyı aşağıya aldım sonra bizim de bir eğitimci ve ilim erbabı olmamız hasewbince bir kaç söz yazalım dedik:

<<< Bu çocuklar çağ açıp kapatacaklar

Karabük Üniversitesi, bünyesindeki üstün yetenekliler merkezinde yaşları 9 ile 13 arasında olan 50 öğrenci, profesörlerden ücretsiz eğitim alıyor.

9 ile 13 arasında olan 50 üstün yetenekli çocuğa üstün yetenekliler merkezinde profesörler tarafından ücretsiz eğitim veriliyor.

Karabük Üniversitesi'nde 2010 yılında tarihi bir çalışmaya imza atıldı. Çalışma kapsamında Üstün Yetenekliler Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (KÜYEM) kuruldu. Merkezde 2011'dan bu yana il ve çevre ilçelerdeki ilköğretim okullarında eğitim gören yaklaşık 10 bin öğrencinin tanılaması yapıldı.

Tanılama sonucu üstün yetenekli olduğu düşünülen 50 öğrenci merkezde eğitime alındı. 'Çağ açıp çağ kapatacak' yeteneğe sahip öğrenciler, haftada üç gün ücretsiz olarak profesörlerden, yardımcı doçent ve diğer akademisyenlerden eğitim görüyor. 9-13 yaş aralığında olan öğrenciler, okulun laboratuvarları ve diğer imkanlarını kullanıyor.

Karabük Üniversitesi Rektörü Burhanettin Uysal, Şu anda üniversitelerinde üstün yetenekliler için eğitim verdiklerini, ancak bu konularda yer sıkıntısı ve yasal problemlerle karşılaştıklarını ifade ederek, KÜYEM'in üstün yeteneklilere hizmet veren diğer kuruluşlardan farklı olarak sadece fen ve matematiği yetenek alanı olarak almadığını, sanat, spor, dil ve sosyal bilimler gibi bireysel yeteneğin tüm alanlarında hizmet verdiğini vurguladı.

Bu arada yapılan araştırmalara göre, Türkiye nüfusunun yüzde 95'ini normal, yüzde 3'ünü düşük, yüzde 2'sini de üstün yetenekli bireyler oluşturuyor.>>>

Şimdi ilk bakışta dediği gibi mükemmel bir çalışma.... Ancak işin hakikatını düşünürsek asla ve kat'a hayırlı bir iş olmadığını anlarız; zira Allahu teala ne buyurdu:

"Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler için yarattım."

O hlade rabbisini bilmey ve ona kulluk etmekle vazifeli insanoğluna, üstüne gerekli olmayan şeyleri öğretmek ve onu değişik kanallara yöneltmek kimin haddine! Dünyalık işler için süper zeka olmaya hacet yok.. Normal seviyedeki kişiler de bir çok buluş ve icatı yapabilir... Devletin ihtiyacı olan konularda yeteri kadar kişi istihdam edilip ihtiyaçlar görülür.. Amam islami ilimlerde müctehid olacak vasıfta insanlar nerde? Onları bulup çıkartmak ve eğiterek ilim amel ihlas sahibi nesil yetiştirmek ne oldu? Bu vazife farz değilmi? Farzı kifaye değilmi? Ali İmran suresinde "İçinizden, hayra davet eden, iyiliği emredip kötülükten men eden bir cemaat olsun..." buyuran Rabbimiz, bizden ilim cemaatini meydana getirmeyi istemiyormu? Bu emri neden duymuyoruz.... Neden evlatlarımızı ve kendimizi ALlah yoluna vermiyoruz... İlme karşı neden soğuk kaldık.. Dünya bizi büyülemiş, diploma ve maaş tutkusu bize Firavu'nun ziyneti Karun'un süsü gibi gelmiş....

Nebi s.a.v. buyurdu: "Dünya sevgisi bütün hataların başıdır."

O halde aklımızı başımıza toplayalım, evlatlarımızın dinsiz ateist ve dünyacı bir felsefeyle yetiştirilmesine dur diyelim...

Mektubatı Rabbani 1. cilt 73. mektubunda İmamı Rabbani k.s. fusuli şeylerden sakınmaktan bahsederken, ahıret için fayda vermeyen faydasız ilimlerin de fuzili olduğunu ve ancak dine faydalı olma niyetiyle meşgul olunabileceğini bildiriyor... Bu günki ilim yuvaları hangi ilimden bahsediyor. 18-20 sene okuyan gençlere bir sorun bakalım islamdan imandan Kur'andan Peygamberden helal ve haramdan ne kadar haberleri var.. yaşantıları haramla zina ve içki ile iç içe olan bir nesilden ne bekliyorsunuz... Uzaya gitseniz ne olcak? Yerin denizlerin dibine inseniz koca koca binalar köprüler yapsanız netice ne olacak? Hüsrandan başka bir şey değil... "En büyük rübte ilim rütbesidir" buyuran Nebi s.a.v bize yolu göstermiştir, artık sapıtan kendi bilir.....

Pazar, 21 Ekim 2012 12:27 tarihinde güncellendi
E-posta Yazdır PDF

KÜFÜR TEK BİR MİLLETTİR-HEPSİ AYNI KAFİRDİR-MEL'UNDURLAR

<<<

NİŞANYAN BLOG SİTESİNDE HZ. MUHAMMED (SAV) İLE İLGİLİ YAZISINDA ŞU İFADELERİ KULLANMIŞTI

Nişanyan, blog sitesinden paylaştığı yazıyla tepkilerin merkezine oturdu. Nişanyan'ın "Buna karşılık, bundan yüzlerce yıl önce Allah'la kontak kurduğunu iddia edip bundan siyasi, mali ve cinsel menfaat temin etmiş bir Arap lideriyle dalga geçmek nefret suçu değildir. "İfade özgürlüğü" denilen şeyin, adeta anaokulu seviyesindeki bir test örneğidir" sözleri büyük tepkilere neden oldu.

SÖZLERİNDEN GERİ ADIM ATMADI

Nişanyan, sosyal paylaşım sitesi Twitter'da da paylaştığı satırlarla blogunda yazdığı satırların arkasında durdu.

Gelen tepkilere sert cevaplar veren Nişanyan, "Pardon Arap değil miydi? Liderliğinden kuşkunuz mu var? Hangi sözler tam olarak? Arap lideri? Allahla kontak kurmuş? Menfaat elde etmiş? "Allah" ile iletişimde olduğunu söyleyen herkesin, farklı düzeylerde de olsa, yalan konuştuğu kanısındayım.' dedi.>>>

 

Alemin rahmeti olan şanlı şerefli Nebi s.a.v e dil uzatacak kadar rezil ve alçak olan kişiler, aslında içlerindeki leşleri kusmaktadırlar ki ahırette bunu yapamadık diyemezler, yapın bakalım yapın.... Bir gün bu dinin, sünnetin Kur'anın ve Resulullah'ın s.a.v sahipleri sevdalıları aşıkları zuhur edecek ve hadlerini bildirecektir, Allahu tealanın adamları bitmedi, halifeler, sultanlar, mücahitler, veliler, şehitler bitmedi........

Bu gün Resulullah s.a.v olsaydı, mutlaka bu saldırganların haddini bildirirdi, ashabından olan fedailere bir işareti yeterliydi, artık kimse homurdanamazdı.... Ama islam derdi, Resulullah aşkı kalmamış, dünyacılık iliklerimize kadar girmiş yere çakılmışız... Allahım bizi Habibine s.a.v layık eyle, sünnetini ihya ederek düşmana net sert cevap vermeye muvaffak eyle, diyalog belasına tutulan imanlı kişileri o halden kurtar, imanını yitirmişlere de hidayet nasip eyle, artık mümkün değilse hepsini yok eyle..... Âmîn.....

E-posta Yazdır PDF

ALİ KARA HOCA ile BERABER KUTSAL YOLCULUK

ALİ KARA HOCA ile BERABER KUTSAL YOLCULUĞA ÇIKMAYA HAZIR MISINIZ?

2012 HAC İBADETİNE KURASIZ GİTME FIRSATI

SON MÜRACAT 25 EYLÜL

Ücret: 2500 euro


irtibat için: 0535 278 62 66

Pazartesi, 03 Eylül 2012 19:19 tarihinde güncellendi
E-posta Yazdır PDF

Mahmud Efendi Hazretlerinin Tecdidi

Muhterem Mürşidimiz Asrın Müceddidi Mahmud Efendi Hazretlerinin (k.s.) sünneti ihya (tecdid) faaliyetlerinden bazıları:

Allaha hamd olsun, Habibine slata ve selam olsun...

Efendi Hazretlerinin (k.s.) hizmete başladığı dönemiyi düşünülürse, Türkiye'de islamın tamamen silinip iptal edildiği, nnerdeyse islam adına bir alametin kalmadığı baskı dönemlerinin en şiddeli zamanlarıdır. Öyleki Mürşidi olan Ali Haydar Efendi babamız (k.s.) ile görüşmeleri bile gizli ortamlarda olmuştur, zira bu büyük zat devamlı takip altında idi. Bir çok kere mahkemelere çıkmış, hapislerde kalmış hatta idam ile yargılanmıştı, ancak Allahu tealanın lutfu ile kurtulmuş ve kıymetli Mürşidimiz mahmud Efendi hazretlerini yetiştirmekle şerefyâb olmuştur. Allahu teala bütün geçmiş büyüklerimizden razı olsun, onlar bize rehber oldular ve ehli sünnet yolunu öğrenmekle tasavvuf meşrebini yaşamakta bizlere vesile oldular.

Mahmud Efendi Hazretleri (k.s.), son derece ilim meraklısı olduğu halde muhterem Şeyhi Ali Haydar Efendi (k.s.) onu tasavvufa yönlendirdi, ilim eserlerinden belli miktarda eserin okunmasını tavsiye etti. Bu durum tabiiki zamanın şartlarına göre gerekliydi, zira derin alim olmak için gerekli zamanı harcayarak ilim talep eden kimse kalmamıştı, bari insanların maneviyatı ve imanının sağlamlaşması için lazım gelen hususlar noksan edilmesin, belki ilerde ilim için umulmadık kapılar açılacaktı; ve nitekim de öyle oldu.

İlk zamanlarda ismini duyduğumuz beş on kitap zihnimizi kurcalarken, daha sonraları sayısız eserin isimleri tekkemizde konuşulmaya ve bir çokları da medreselerimizde okutulmaya başlanmıştı. Aslında bu usul de ayrı bir tecdid işiydi, ancak biz bunu daha sonra anlayabildik....

Efendi Hazretlerimiz (k.s.) resmi imamlık görevi ile hizmete başladığı ddönemde (1954-55 ler) bulunduğu semt Fatih-Çarşamba, ancak sakallı ve çarşaflı olarak kedisi ve rahmetli hanımından başkası yok gibiydi.

Hatta söylendiğine göre Efendi Hazretlerimizi gören bir takım cahiller hakaret yollu laf atarlar, nerden çıktın v.s. gibi düşük sözler söylermiş.

Bu kadar zor şartlar altında, nasipsiz cahillerin arasında yılmadan bıkmadan usanmadan devam eden vaaz-u nasihatler, irşad ve tebliğ hizmetlerini tek başına devam ettiren kıymetli mürşidimiz (k.s.) tabiri caizse kapı kapı dolaşmış, esnaf esnaf ev ev dolaşıp herkese ulaşmaya çalışmıştır. Hatta kendim bile bu hususlara bir çok kere şahit olmuşumdur. İsmailağa Camisinin önündeki caddede tek başına dolaşıp kahvelere ve diğer esnafa uğrardı, kendisine eşlik etmek istediğimde müsaade etmeyip kendi başına ddolaşırdı.....

Bu dönemdeki hali şöyle iki cümle ile tasvir edebiliriz: İsmailağa Camisinde cuma namazı kılıyoruz, Efendi Hazretlerimiz (k.s.) hutbe okuyor ancak karşıdaki kahveden çat pat kumar aletlerinin sesi caminin içinde kulaklarımızı tırmalıyor, kalplerimizi huzursuz ediyordu. Hemen camimizin 50 metre ilerisinde üç tane faiz bankası, caddemiz üzerinde bir çok kumar oynatan kahveler.....

Ancak bir kaç sene sonra gözümüzle şahit olduğumuz gibi bankalar kapandı, kahveler kapandı, onların yerine kitapçılar ve cübbe şalvar satan yerler açıldı.

Bu sür'atli değişim o hale gelmişti ki artık ismailağa caddesinde sakallı ve çarşaflılar halkın ekserisi olmuştu...

Bu işlere sebep olan Mürşidimizin (k.s.) tek başına başladığı dönem artık hayallerde kalmıştı. İnsanlar özellikle genç erkek ve kızlar koşar-casına medreselere geliyor, camimiz dolup taşıyordu. İnsanların hayatı değişiyor, bunun neticesi olarak evden kaçanlar, anne babasıyla tartışan-lar, işini ve okulunu terk edip kendini tekkeye atanların haddi hesabı yoktu.

Mankenlerden, şarkıcılardan, diğer bozuk meslek guruplarından tevbe ederek dönüş yapanları saymak mümkün değildi.

Bu akım sadece yurt içiyle kayıtlı değildi, bilakis hiç ummadığımız memleketlerden, uzak ülkelerden gelip ders alanlar, ilim okuyanlar çoğalmaktaydı.

Asıl tecdid işi sünnetin ihyasında oluyordu. İlim-amel-ihlas üçlüsünü sürekli işleyen Efendi Hazretlerimiz (k.s.), bu konuda ısrarlı olup asla taviz vermezdi. Öğrenilen hükümlerin mutlaka yaşanmasını ve ihlaslı olunmasını emrederdi. En ufak görünen bir hükmün (müstehab-edeb) bile terkine asla müsaade etmezdi.

Düşünsenize bıkmadan usanmadan, namazda secdede iken parmakların kapalı olup kıbleye dönmesini, camiye sağ ayakla girilip sol ayakla çıkılmasını, helaya sol ayakla girilip sağ ayakla çıkılmasını, sağ elle yenilip içilmesini, ekmek kırıntılarının mutlaka alınıp yenmesini, abdestte önlük bağlanmasını, nafile namazların kılınmasını v.s. bir çok müstehab ve edebi defalarca anlatması, üzerinde durarak talebeye öğretircesine cemaatin her bir ferdine açıklamalı tatbikli olarak göstermesi, kendinde olan sünneti ihya (diriltme) aşkının ne kadar büyük olduğu göstermiyor-mu?

Bu durum Mektubatı Rabbani'de beyan edilen şu hususun ta kendisidir. Şöyle ki İmamı Rabbani k.s. der ki: Bana bütün ilimler marifetler haller makamlar verildi gösterildi, yapılması gerekli olan bütün muameleler yapıldı, artık bundan sonra kalan tek temennim, sünnetlerden bir sünneti ihya etmektir.

İşte Efendi Hazretlerimizin (k.s.) sakal, şalvar, cübbe, sarık, misvak, selam, zikir v.s. sünnetler üzerinde durmasının püf noktası... Dert ve gaye sadece ve sadece bir sünneti ihya etmek...

"Kim sünnetimi ihya ederse ona yüz şehit sevabı vardır." hadisi şerifini, bu şekilde anlamak lazım...

Sünnetleri anladık, ya peki farzlar?

Çarşafın (gerçek tesettürün) ihyası, namazların cemaatle ilim üzere edası, emri bil ma'ruf hizmetleri, dini ilimlerin (medreselerin) ihyası, islamın cihana hakim olma davası (cihad şuuru), Kur'anın herkes tarafından (90 yaşında olsa da) okunması anlaşılması ve bir çok önemli meselenin asrı saadet dönemi gibi canlandırılması....

Tasavvuf yolunun ihyasını söylemeye hacet var mı? Öyleki bir çok tarikat bereketsiz kalıp bid'atlere dalmışken, Efendi hazretlerimiz (k.s.) kendine havale edilen manevi yolda asla kısaltmak kırpmak bid'atlerle renklendirip cemaati çoğaltmak gibi bir fiil yapmamıştır ve bu gibilerine de asla müsaade etmemiştir.

Nice tekkeler asıl yollarını kaybetmiştir, çalgı veya başka henga-melerle kadın erkek toplaşıp zikir adında orkestra gibi bir takım nefse hoş gelen şeyler icra etmektedirler. Böyle yapmakla cemaatlerini çoğaltmayı hedefliyorlar, ancak bilmiyorlarki nefsin isteği verilirse nefis azar ve daha fazlasını talep eder. Nefsin terbiyesi ancak ve ancak sünneti ihya ile mümkün olur.

Siyasi sahada da Efendi Hazretlerimizin (k.s.) çok önemli hizmetleri vardır. Nerdeyse bütün siyasetçilere dini tebliğ etmiş, islamın yaşanması ve uygulanması için gerekli işlerin yapılmasını önermiş, bu yolda hüsnü zat ettiği kişilere destek olmuştur.

Kısaca bahsetmeye çalıştığımız bu bir kaç önemli maddeyi ciddi şekilde tefekkür edenler, gerçekten hakkı teslim ederek itiraf etmişler ve Efendi Hazretlerinin (k.s.) büyüklüğünü kabul etmişlerdir.

Neticede kısa bir süre önce yapılan merasimde, davetliler içinden bir zat (Lübnan Akkar Müftüsü Üsame Efendi) bu hakikatleri gayrı ihtiyari olarak açıklamış ve hepimizin tercümanı olmuştur, Allah kendisinden ve diğer misafirlerden de razı olsun.

Tabiiki bazı haset-fesat kişiler durmayacaklar, hakkı hakikatı kabul edemeyecekler, inkara yozlaştırmaya ve saptırmaya çalışacaklardır.

Onların çabası su üzerine yazı yazmaktan öteye gitmez, zira Allahu teala bir zatı sevince Cebrail a.s. ve diğer meleklere de onu sevmeleriyle emreder. Ve o zatın sevgisi yer ehlinin kalbine atılır, sevme kabiliyyeti olan kişiler sever, nasibi olmayana ne yapalım....

Bizi üzen bu gibi nasipsizler değil, belki içimizdeki senelerin dervişleri.... Onlar Efendi Hazretlerimizin (k.s.) yanında uzun seneler kaldıkları halde bu hakikatleri görmemişlerse, işin kıymetini anlamamış-larsa, kendilerine nasip olan böyle bir mürşidin kadr-u kıymetini bilmemiş-lerse artık ne demeli.... Allahu teala uayndırsın, hakikat gözle bakmayı nasip eylesin, Mürşidimizin rızası ve şefaatinden mahrum eylemesin...

Ali Kara       17 Ramazan 1433

Sayfa 3 - 10

Yasal uyarı : Sitedeki sohbet, yazı ve resimler; üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan ve kaynak göstererek alınabilir.
Üzerinde değişiklik yapılması, ticari amaçla kullanılması hukûken yasaktır.