Hasbi Hoca İsmailağanın meşhur müezzinidir, çok uyanık ve sohbeti nüktelidir aynı zamanda iğnelidir. Cemiyette gördüğü noksanlıkları kürsüden açıklayarak milleti haşlamayı becerirdi. Sohbeti uzatmayı severdi, hatta bir cuma günü yarım saat geçtikten sonra cuma namazına başlanabilmişti.
Cemaatin düzenini sağlamada gayretli idi. Safların tertibinde, çocukların arkada kılmasında, namazda okunan kur'an ayetlerinin nasıl okunması gerektiği hususları üzerinde fazlaca dururdu. Asabi yaratılışta olduğu için millet ondan sakınırdı. Biz onun ahlakını iyi bildiğimiz için bazan sakınırdık bazan istediğini yapardık.
Vefat edince cenazesinde çok büyük bir kalabalık toplanmıştı. Allah rahmet eylesin. Vefatından
sonra camide yokluğu hissedildi. O hayatta iken cami içinde kimse dünya
kelamı konuşamazdı, boş oturamazdı, hemen ikaz ederdi. Şimdi cami
cemaati eskisi kadar tertibli değil.
Hasbi hoca hem hattat ve hem de marangozluktan iyi anlardı. Hat
levhaları yazıp bastırırdı, eli ile yaptığı bazı rahle ve dolap gibi
eşyaları müezzinlik mahfilinde bulundururdu.
Vazifesine
son derece sadık ve titiz idi. Kendisi şişman olduğu halde müezzinlik
için minareye mutlaka birini çıkartırdı, hiç aksattığını bilmeyiz.
Bazen asabiyyetini Efendi Hazretlerinin bulunduğu anlarda da belli
ederdi, bu durum bize ağır gelse de katlanırdık. Bir keresinde biraz
dozu artırınca Efendi Hazretleri bizzat müdahele ederek onu yatıştırdı
ve gönlünü aldı.
Kendisi
şöyle bir hatırasını anlatırdı: "ben, Efendi Hazretleri ile birlikte
Efendi Baba için maden suyu almaya gittik. Su kasasını beraberce
taşıyorduk, yorulunca kasayı yere koyduk. Ben kasanın üzerine ayağımla
basmıştım. Efendi Hazretleri bunu görünce hiddetle
-"ne yapıyorsun çek ayağını" diyerek beni ikaz etti.
< Önceki | Sonraki > |
---|