.

.

Ali Kara - İlim ve İrfan Menbaı

DEMOKRASİ KALDIRILSIN.....

Sulh ü selâmet için demokrasi kaldırılmalıdır

Ahmet Doğan İlbey

Huzur ve barış içinde yaşamak, korkulardan ve sıkıntılardan kurtulmak, geleceğimizden emin ve selâmette olmak için demokrasi kaldırılmalıdır. Batı tarzı demokrasi kaldırıldığında zarar veren bölücü eylem ve anarşi kendiliğinden bitecek, dolayısıyla herkes işine gücüne bakacak.

Bu sebeptendir ki Müslüman ahlâkına aykırı her istek ve davranışa, her siyasî anlayış ve düşünceye fırsat veren demokrasi derhal uzaklaştırılmalı. Bütün bu hayırlı netice için demokrasiyi kaldırmayı denemeliyiz.

DEMOKRASİDEN VE AB LİBERALİZMDEN TİKSİNECEĞİMİZ GÜNLER GELECEK

PKK ve yandaşı cânilerinin molotof ateşiyle her gün yanarak öldüğümüz, şiddetin ve anarşinin kol gezdiği sokaklarda her an gasp edildiğimiz; en işlek caddede bir tinercinin bıçağına muhatap olduğumuz, alkollü insan canavarının trafik cinayetine kurban gittiğimiz kötü bir hayatın kaynağı demokrasidir.

Yapımıza uymayan demokrasinin ve yanlış “açılımlar” ın PKK ve yandaşı HDP’yi semirttiği ve azgınlaştırdığını anlatmak artık abes kaçıyor. Lüzumsuz ve ahmakça bir kibarlığın faturası ağırlaştı. Hâsılı centilmenlik bitti. Demokrasiden ve AB liberalizminden tiksineceğimiz günler gelecek ve nizam devletinin hasretini daha çok çekeceğiz.

HER TÜRLÜAHLÂKSIZ ZÜMRE VE DÜŞÜNCE DEMOKRASİYLE YEŞERDİ

Bu ülkede sinema ve televizyon vasıtasıyla her türlü ahlâksızlığı ve uyuşturucu alışkanlığını telkin eden, Müslüman insanın ahlâk ve yaratılışına aykırı dernekler kurarak sanat adı altında faaliyet gösteren artistlerin; alkol kullanarak trafik cinayetleri işleyen, caddelerde silah kullanarak masum insanların ölümüne sebep olan ve vatandaşı sokak ortasında gasp eden magandaların, sahil ve umuma açık alanlarda çıplak ve dekolte dolaşarak insanları azdıran modernlerin; İslâm’ın vecibelerinden oluşan içtimaî değerlere saygısızlık eden laikçilerin; kâfirler gibi apartmanda köpek besleyen sosyetelerin ve buna benzer her türlü marjinal, yâni millete dahil olmayan zümrelerin semirmesinin ve fiilinin müsebbibi demokrasidir.

MODERN ZAMAN FİTNE TÜRLERİNİN KAYNAĞI DEMOKRASİDİR

Dinsizler, “gay” lar, feministler ve ne idüğü belirsiz gruplar gayr-ı ahlâkî faaliyetleriyle bu istikamette dernek ve siyasî partilerin demokrasi denen bin yüzlü şeytanın sayesinde icra ediyorlar.

Düşüncesini ve isteğini sözle, yazıyla söylemeyip sokakları savaş meydanına çeviren, kamuya zarar veren, dükkân ve araçları tahrip eden, vatandaşı korkutan, polisi zor kullanmaya mecbur eden bütün anarşistler ve eylemciler kararlı bir şekilde derdest edilerek, âlim ve fâzıl insanların nasihat edeceği ıslahevlerinde “Milletime sadakat göstereceğime ve huzurunu asla bozmayacağıma yemin ederim…” tâlimleri yaptırılıp adam olana kadar te’dip edilmelidir.

İslâm’ın merhamet, kanun ve adâlet gücünün hâkim olduğu bir ülkede yaşamayı özledik. Meşrûiyetin ve hâkimiyetin İslâmlara ait olduğu, bunun dışındakilerin ise dinî yaşayış, düşünce, vicdan hürriyetlerinin ahlâkâ mugayir olmayan, şiddet ve anarşiye meyletmeyen ölçüler içinde serbest olduğu bir devlet düzeni gelmelidir artık. Gayr-ı müslimler dinî gelenek ve düşünceleriyle sınırları belirlenen ölçüler içinde yaşayabilirler.

DEMOKRASİ MÜSLÜMANLARIN, BİRLİK VE BARIŞIN DÜŞMANIDIR

Demokrasinin Müslüman yapımızı ifsad edici her türlü kepazeliğe, şiddete, anarşiye ve bölücülüğe yol açarak farklı grupların oluşmasına sebebiyet veren özelliğinden dolayı bu ülkede her gün kıyamet yaşanıyor.

Bizi mutazarrır eden, emniyet ve huzurumuzu temin etmekten mahrum olan demokrasinin barındırdığı hürriyet ve serbestliğin bizim din ü devlet anlayışımıza uygun olmadığı açık.

Darbe ve vesayet rejimlerine göre varlık sahamızın bir miktar açılıp genişlemesine “katkısı” nın olduğu söylenen demokrasinin sağladığı imkânların Müslüman topluma medeniyet ve emniyet cihetinden yâr olacağına güvenmemek gerek.

Demokrasinin hadsiz ve ahlâksız hürriyet taleplerinin başımıza neler getirdiğine, darbeci rejimlerden gördüğümüz zararları demokrasiden de gördüğümüze kafa yormadıkça sulh ü selâmet içinde olmamız zordur.

Bu tekliflerimizi istihza ile okuyanlar var aranızda. Modernler, Atatürkçüler ve lâ-dînî demokrasi muhipleri Tanzimat Fermanı’yla birlikte demokrasinin kaldırılamayacağını, gavura gavur denmesini yasaklandığını, alkol ve çıplaklık hürriyetinin kısıtlanmasının mümkün olmayacağını, ahlâka mugayir sanat, sinema, televizyon, bale, bar, pavyon, gazino ve benzeri bütün necaset yuvaları ile bu çizgideki dernek ve grupların kanunla temin edilmiş faaliyet hakkının alınamayacağını hatırlatsalar da ve bizi Batı’ya şikayet etseler de kararlı bir şekilde demokrasiye son vererek huzur ve dirliği tesis etmeliyiz.

DEMOKRASİNİN YERİNE NE KOYACAĞIZ DİYENLER MÜSTERİH OLSUNLAR

Yerine ne koyacağız diye soranlar müsterih olsunlar. Ne İşid, ne Suudi Arabistan, ne İran, ne bilmem ne sözde İslâm düzenleri… Hiçbiri değil. Efendimiz Aleyhisselâtüvesselâm’ın ilk dönem Medine ve Mekke düzeni, yâni zamanın meselelerine sahip İslâm medeniyetince bir devlet…

Anakronizme, zelotçuluğa ve mâzi şekil perestliğine düşmeyen, İslâm’ın emrettiği hoşgörünün, merhametin ve din hürriyeti içinde meşruiyet ve hâkimiyetin İslâmî ahkâmın olduğu bir düzen ancak sulh ü selâmet içinde bir arada tutabilir bizi…

Eşya ve hadiseye, çağın şartlarına ve ihtiyaçlarına İslâmî bir zihniyetle bakabilen millet ve devlet esasları üstüne tâlim başladığı gün demokrasi ihtiyacı ortadan kalkacaktır.

Hâsıl-ı kelâm; Anarşinin müsebbibi, bölücü, ahlâksız, bukalemun ve hain demokrasiyi bu ülkeden bir an önce kovalım.

 

CEMAAT ÖRGÜT OLDU

Cemaat Nasıl Örgüt Haline Geldi?

 

06.06.2015 07:16

 

Geçmişte cemaatin önemli isimlerinden olan Prof. Dr. Kemalettin Özdemir, cemaatin nasıl örgüt haline geldiğini anlattı.

 

Sessizliğini bozarak katıldığı canlı yayın programında birbirinden önemli açıklamalar yapan Özdemir, cemaatin Yahudi lobisi ile görüşerek nasıl örgüt haline geldiğini ortaya koydu. Özdemir ayrıca asıl savaşın 1994'te başladığını ve Erdoğan'ın cemaat içinde kabul edilmeyen bir isim olduğunu söyledi.

ERDOĞAN İSTENMEYEN ADAMDI

Asıl savaşın 1994'te başladığını belirten Özdemir,"Devlet-cemaat savaşı 1994'te başladı. Tayyip Bey (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan) kabul edilemeyen bir insandı. Belediye başkanıyken bile kabul edilmeyen bir insandı" dedi.

DIŞ GÜÇLER YAPIYA SIZDI

Dış güçlerinde cemaatin içine sızdığını belirten Özdemir, "1990'ların sonlarında ABD'ye bir gidiş gerçekleşti. Biz de Asya'da Afrika'da dolaşıyorduk. Cemaatin bir dış bağlantısı oldu. Yurt dışına açılındı. Papa ile görüşme oldu, 'diyalog' adı verilen süreç başladı. Yahudi lobisi ile görüşüldü. Dış güçler bu yapının içine sızdı. Bir güç zehirlenmesi de oldu diye düşünüyorum" dedi.

Özdemir, "Hiçbir İslami bir yapıya da benzemez bu yapı çünkü sadece 1 kişinin emriyle olur. Her şey için tek merciye sorulur. Eğer bir kanunsuzluk varsa, bir yanlış varsa en üstteki kişinin haberi olmaması gibi bir şey söz konusu olamaz. Her şey tek bir kişiye sorulur. Bu yapı en ufak farklı sese tahammül etmeyen bir yapıya sahiptir. Her şer oraya sorulur. Ondan habersiz hiçbir operasyon olması mümkün değil" diye konuştu.

 

DİN DEĞİŞMEK BOŞANMAYA SEBEP...

DİN DEĞİŞMEK (KAFİR OLMAK), BOŞANMA SEBEBİ DEĞİLMİŞ-DEMOKRASİ KANUNLARINDA BÖYLE İMİŞ.

 

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’ne temyize gelen dava dosyasına göre, Fethiye’de yaşayan A.T. adlı kadının Yehova Şahitleri’ne katılması üzerine, Y.T. adlı kocasıyla evliliklerinde sorun çıktı.

Boşanmak isteyen koca Y.T., Fethiye Aile Mahkemesi’nde açtığı davada, karısının Yehova Şahitleri adlı gruba katıldığını, din değişikliği nedeniyle eşiyle sorun yaşadıklarını, ortak yaşanılan evin kilise haline geldiğini, evde bu grubun öğretilerinin öğretildiğini, ibadetlerinin yapıldığını, birçok erkeğin ortak yaşadıkları eve girip çıktığını ileri sürdü. Koca, eşinin din değişikliği nedeniyle evliliklerinin temelinden sarsılıp çekilmez bir hal aldığını belirterek, boşanmak istedi. A.T. adlı kadın da karşı dava açtı, boşanma yanında, nafaka ve tazminat talep etti.

DİNİ İNANÇ KUSUR KABUL EDİLEMEZ

Yerel mahkeme, 8 Ocak 2014’te boşanma ve nafaka davalarını birleştirerek, dosyayı karara bağladı. ‘Dini inancın kusur kabul edilemeyeceğine’ hükmeden mahkeme, boşanma davasını kabul ederken, kocanın karşı davasını da reddetti. Karşı davanın ret gerekçesinde, Yehova Şahitleri’nin ‘şiddet’ içeren bir grup olmadığı ve kimsenin dini inançlarından ötürü bu özgürlükleri açısından kusurlu kabul edilemeyeceği gösterildi.

OYÇOKLUĞUYLA ONAMA

Bu kararı, kadın nafaka ve tazminat miktarı, erkek ise kendi boşanma davasının reddi ile, kadına verilen nafaka ve tazminat açısından temyiz etti.

Temyiz davasına bakan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, mahkemenin kadının din değiştirmesi ve dini inançları nedeniyle kusurlu kabul edilemeyeceği kararını yerinde görerek, oyçokluğu ile onadı. Böylece, davalı-davacı koca Y.T’nin din değişikliği nedeniyle açtığı boşanma davasının ret kararı onandı ve kesinleşti.

İHSAN MAKAMI

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

أَنْ تَعْبُدَ اللهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ

“(İhsan), görüyormuşsun gibi Allaha ibadet etmendir, her nekadar sen onu görmüyorsan da o seni görüyor.”

(Buhari-26, Müslim: 93)

Dinin üç rüknü olan ‘iman-islam-ihsan’ dan birini noksan eden, dinini noksan etmiştir.

Peki bu makama nasıl ulaşılır? Bu sorunun cevabını da Buhari’de zikredilen şu meşhur hadisi şerif beyan eder:

عَن أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ اللَّهَ قَالَ مَنْ عَادَى لِي وَلِيًّا فَقَدْ آذَنْتُهُ بِالْحَرْبِ وَمَا تَقَرَّبَ إِلَيَّ عَبْدِي بِشَيْءٍ أَحَبَّ إِلَيَّ مِمَّا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ وَمَا يَزَالُ عَبْدِي يَتَقَرَّبُ إِلَيَّ بِالنَّوَافِلِ حَتَّى أُحِبَّهُ فَإِذَا أَحْبَبْتُهُ كُنْتُ سَمْعَهُ الَّذِي يَسْمَعُ بِهِ وَبَصَرَهُ الَّذِي يُبْصِرُ بِهِ وَيَدَهُ الَّتِي يَبْطِشُ بِهَا وَرِجْلَهُ الَّتِي يَمْشِي بِهَا وَإِنْ سَأَلَنِي َلأُعْطِيَنَّهُ وَلَئِنْ اسْتَعَاذَنِي َلأُعِيذَنَّهُ وَمَا تَرَدَّدْتُ عَن شَيْءٍ أَنَا فَاعِلُهُ تَرَدُّدِي عَن نَفْسِ الْمُؤْمِنِ يَكْرَهُ الْمَوْتَ وَأَنَا أَكْرَهُ مَسَاءَتَهُ

Ebu Hureyre (r.a), Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyur-duğunu rivayet etti: “Allahu teala buyuruyor: Kim benim bir dostuma düşmanlık ederse, ona karşı harp ilan ederim. Kulum üzerine farz ettiğim ameller ile sevdiğim şekilde bana yakınlaşmasından (başka bir) şeyle bana yakınlaşamaz.

Kulum bana nafilelerle yakınlaşmakta daim olur, öyleki ben onu severim, onu sevdiğim zaman işittiği kulağı olurum, gördüğü gözü olurum, tuttuğu eli olurum, yürüdüğü ayağı olurum. Eğer benden bir şey isterse elbette ona istediğini veririm. Eğer bana sığınırsa, elbette onu sığındırırım. İşlediğim hiçbir şeyde mü’min kulumun ruhunu almaktaki gibi tereddüt etmedim, ölümü kerih görüyor,  ben de onu üzmeyi kerih görürüm.” (Buhari: 6137)

İbni Kesir der ki:

Hadisi şerifin manası: Kul, taatleri ihlasla yapınca, bütün fiilleri Allah için olur. O zaman ancak Allah ile işitir, ancak Allah ile görür. Yani, meşru ettiğini. Ancak Allahın meşru ettiği şeyi tutar ve O’na taat olan şeye gider. Bunların hepsinde Allah ile istiane eder (yardım ister.) Başka bir rivayette şöyle geldi: Benimle işitir, benimle görür, benimle tutar, benimle yürür.  (İbni Kesir: 4/590)

Hazin Tefsirinde şu şekildedir:

“Allahu teala buyurdu: Kim benim bir velime ihanet ederse, muhakkak benimle muharebeye kalkışmıştır. Muhakkak ben, aslanın avına kızdığı gibi velilerim için gazablanırım….” (6/125)

Siracı Münir’de şu şekildedir:

“Kulumu sevdiğim zaman, onun için kulak olurum, göz olurum, kalp olurum, lisan olurum, el olurum, ayak olurum. Benimle işitir, benimle görür, benimle konuşur, benimle yürür.” (2/290)

Nevevi’nin Erbain şerhi: 1/100

“Kulum bana yakınlaşmakta, nafilelerle daim olur, taki onu severim…” Zira nafilelerle yakınlık, farzların edasının peşinden olur, ne zaman kul nafileleri eda etmekle yakınlaşırsa, bu durum onun Allah tarafından sevilmesine götürür. Sonra, “Kulumu sevdiğim zaman, onun için kulak olurum, göz olurum...” işte bunlar Allah dostlarının alametleridir. Kim Allah için olursa, muhakkak (Allah ta) onu sever. Bunun manası, işitilmesine şeriatın izin vermediği şeyi işitmez, şeriatın bakılmasına izin vermediği şeye bakmaz. Şeriatın tutlmasına izin vermediği şeye elini uzatmaz. Şeriatın yürünmesine izin vermediği şeye doğru yürümez.

Riyazus Salihin şerhi: 1/444

Bu hadisi şerifte, Allahu tealaya mahabbetin sebebi, nafileleri çok yapmak olduğuna işaret vardır. Yani, kulaklarına sed olur, ancak Allahın razı olduğu şeyleri işitir. Gözüne sed olur, ancak Allahın razı olduğu şeyleri görür….. Neticede istediğini ona verir. İşte bu da Allahın mahab-betinin semeresidir. Yani istediğini ona verir, sığınırsa onu korur.

Erbain Şerhi Fethul Kaviyyul Metin: 1/115

Mahabbet hasıl olunca, tasarruflarında Allahın yardımına ulaşır. Ancak hak olanı işitir, ancak hak olanı görür, ancak hak olana ulaşır, ancak hak olana gider. Allahu teala duasına icabetle ona ikram eder. Sakınacağı şeyden onu korur.

Bu hadisten anlaşılan hükümler:

1- Allah dostlarının fazileti, onlara düşmanlığın çok tehlikeli oldu-ğu.

2- Allah dostluğu farzları ve nafileleri eda etmekle hasıl our.

3- Allaha yakınlıkta en çok sevilen şeyler farzlardır.

4-Allah için, mahabbet sıfatı sabit oldu.

5- Allahın sevgisinde, amellerin farklı dereceleri olduğu.

6- Nafileler, farzlardan sonra yapılırsa Allahın mahabbetini celbeder.

7- Allahu teala, mahabbetine nail olanın, gözünü kulağını elini ayağını korur.

8- Allahın mahabbeti, kulun duasının icabetini ve korunmasını getirir.

Sayfa 1 - 414

  • «
  •  Başlangıç 
  •  Önceki 
  •  1 
  •  2 
  •  3 
  •  4 
  •  5 
  •  6 
  •  7 
  •  8 
  •  9 
  •  10 
  •  Sonraki 
  •  Son 
  • »

Yasal uyarı : Sitedeki sohbet, yazı ve resimler; üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan ve kaynak göstererek alınabilir.
Üzerinde değişiklik yapılması, ticari amaçla kullanılması hukûken yasaktır.