CUMA SOHBETİ:
Mücadele Suresi: Ayet: 22
Allah'a ve âhiret
gününe inanan hiçbir kavmin, Allah ve Rasûlüne düşmanlık yapanlara sevgi
beslediklerini göremezsin. İsterse bunlar babaları, yahut oğulları, yahut
kardeşleri, yahut soydaşları olsa bile. İşte bunlar, kalplerine İmanı yazmış
olduğu ve kendilerini katından bir ruh İle desteklemiş okluğu kimselerdir.
Hem de onları orada ebediyyen kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan
cennetlere sokacaktır. Allah da onlardan razı olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut
olmuşlardır. İşte bunlar Allah'ın hizbidir. Haberiniz olsun, muhakkak ki
Allah'ın hizbi, umduklarına kavuşanların ta kendileridir.
Kurtubi Tefsirinden bu buyruğa dair
açıklamalar:
Âyetin Nüzul Sebebi:
"Sevgi
beslediklerini"
onları sevip, onları veli ve dost edindiklerini "göremezsin."
"İsterse bunlar
babaları... olsalar bile" buyruğu hakkında es-Süddî dedi ki; Bu münafıkların reisi Abdullah
b. Ubeyy'in oğlu Abdullah hakkında inmiştir. Bir gün Peygamber (s.a.v)'ın
yanında oturdu. Peygamber bir su İçti, ona; Allah aşkına ey Allah'ın Rasûlü şu
içtiğin sudan bir miktar arttır, onu gidip babama içireyim. Belki onunla Allah
kalbini temizler. Bunun üzerine Peygamber ona biraz arttırdı. Abdullah da bu
artanı babasına götürdü. Babası kendisine: Bu da ne diye surunca, oğlu: Peygamber
(s.a.v)'ın içtiği sudan bir artıktır. Sen içesin diye bunu sana getirdim,
belki bununla Allah senin kalbini arındırır, dedi. Babası ona: Bunun yerine
niye bana annenin sidiğini getirmedin? O bundan daha temizdir, dedi. Oğlu bu
işe kızdı ve Peygamber (s.a.v)'a gelerek: Ey Allah'ın Rasûlü dedi, babamı
öldürmeye bana izin vermez misin? Peygamber (s.a.v): "Hayır, ona yumuşak
davran ve ona iyilik yap" dedi.
İbn Cüreyc dedi ki: Bana
anlatıldığına göre Ebû Kuhafe, Peygamber (sav)'a dil uzattı. Oğlu Ebû Bekir ona
öyle bir tokat indirdi ki bunun sebebiyle yüzü üzere yıkıldı. Sonra Peygamber
(s.a.v)'a gelip, durumu ona aktardı. Peygamber: "Böyle bir şey yaptın mı?
dedi. Bir daha bunu yapma." Ebû Bekir dedi ki: Seni hak ile peygamber
gönderen adına yemin ederim ki, eğer kılıcım bana yakın olsaydı, onu
öldürecektim,
İbn Mesud dedi ki: Âyet
Ebû Ubeyde b. el-Cerrah hakkında inmiştir. Babası Abdullah b. el-Cerrah'ı Uhud
günü öldürdü. Bedir günü öldürdüğü de söylenmiştir. el-Cerrah, Ebû Ubeyde'nin üzerine
gidiyor, Ebû Ubeyde ondan kaçıyordu. Üzerine çokça gelmeye başlayınca, Ebû
Ubeyde de onu öldürdü. Babasını öldürünce, yüce Allah da: "Allah'a ve
ahiret gününe inanan hiçbir kavmin..." âyetini indirdi.
"Yahut
oğulları"
buyruğu ile kastedilen Ebû Bekir'dir. Oğlu Abdullah'ı Bedir günü teke tek
çarpışmaya çağırmıştı. Peygamber (s.a.v) de söyle buyurmuştu: "Ey Ebû
Bekir, bırak da seninle birliktelikten istifade edelim. Senin benim için gören
gözüm, işiten kulağım konumunda olduğunu bilmez misin?"
"Yahut
kardeşlerib"
buyruğu ile Mus'ab b. Umeyr kastedilmektedir. O Bedir günü kardeşi Ubeyd b.
Umeyr'i öldürmüştü.
"Yahut
soydaşları"
buyruğu ile de Ömer b. el-Hattab kastedilmektedir. O da dayısı el-Âs b. Hişam
b. el-Muğire'yi Bedir günü öldürmüştü. Ali ve Hamza ise Bedir gününde Utbe,
Şeybe ve el-Velid'i öldürdüler.
Bu buyruğuyla yüce Allah
imanın, -akraba olsalar dahi- kâfirlerin veli edinilmesi ile
bozulacağını açıklamaktadır.
AÇIKLAMA:
Bu ve benzeri ayeti
kerimeler, küfrün asla müsamaha edilmeyen çok çirkin bir şey olduğunu net
olarak ortaya koymaktadır. Kafir ve müşrihlerin –neces- (pislik)
olduğunu bildiren ayeti kerimeyi de bunlara ilave edersek, Allah ve Resulünün
düşmanlarından beri olmanın ne kadar luzumlu olduğunu anlarız. Onların -sözlerine
güvenilmeyeceğini ve ahitlerini bozacaklarını- bildiren ayeti kerimeler,
bizlere tedbirli olmamızı ve asla onlara güvenmememizi tenbih eder. Fetih
suresinin son ayeti kerimesi de –ashabı kiramın kendi aralarında çok
merhametli olduklarını, kafirlere karşı ise son derece şiddetli olduklarını-
bildirmektedir.
Bir diğer ayeti kerimede
–Ey Nebi! Kafirler ve münafıklarla cihad et, onlar üzerine sert ol, onların
varacağı yer cehennemdir- buyrulmakla gerçek mü’minin, mümkün oldukça
kafirlerden uzak olup şahsiyetini koruması, dinine ve itikadına leke getirecek
davranışlardan uzak kalması gerektiği anlaşılmaktadır. Zira onlara karşı
vcihadı terk eden bir millet, onların karşısında aciz ve korkak olacaktır,
onlara sert davranamayacak devamlı yağcılık ve iki yüzlülük içinde olacaktır. Halbuki
ecdadımız at sırtından inmemiştir. Onlar diyalog yapıp düşmanla iyi geçinmenin
yolunu bulamazlarmıydı! Ama sonunda kafirlere meyledip dostluk kurmaya
başlayınca onların ayakları altında kaldık. Halâ daha ayak altında sürünmeye
razı olmuşuz, Kur’ana dönüp Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in yoluna
tabi olarak heybet kazanmak istemiyoruz. Düşman bizden neden korksun? Zira
bizler de onlar gibiyiz, üztelik onların ekonomisi parası ve nufusu bizden
fazla. Bizden ancak islam ve sünneti seniyye heybeti sebebiyle korkarlar.
< Önceki | Sonraki > |
---|