Maide Suresi, ayetler: 82-85
82- İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlıkba kımından en şiddetli olarak yahu diler ile, şirk koşanları bulacaksın. Onlar içinde, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da "Biz hıristiyanlarız" diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve râhipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.
83- Resûle indirileni duydukları zaman, bildikleri gerçekten
dolayı gözlerinden yaşlar boşandığını görürsün. Derler ki: "Rabbimiz! İman
ettik, bizi (hakka) şahit olanlarla beraber yaz."
84- "Rabbimizin bizi iyiler arasına katmasını umup dururken,
niçin Allah'a ve bize gelen gerçeğe iman etmeyelim?"
85- Söyledikleri (bu) sözden dolayı Allah onlara, içinde devamlı
kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetleri mükâfat olarak verdi. İyi
hareket edenlerin mükâfatı işte budur.
Rivayet edildi ki şu dört, ayet Necaşi ve arkadaşları hakkında
inmiştir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ona bir yazı gönderip Cafer
İbni Ebi Talib onu okudu. O sırada rahibler ve keşişler de hazır bulunmuştu.
Mekkeli müşrikler Habeşistana hicret eden mü’minleri geri götürmek için gelmiş lerdi.
Necaşi “Kitabınızda Meryem’in zikri var mı?” diye sordu.
Cafer (Radıyellahu anhu) : bir sure var ki ona nisbet edilir. Ve o
sureyi okuyup “İşte şu Meryem oğlu İsa’nın haberidir” ayetine kadar
geldi.
Taha Suresini de, “Sana Musa’nın haberi geldi mi?” ayetine
kadar okuyunca Necaşi ve yanındakiler ağlaştılar ve Kur’ana iman ettiler. Kavmi
de aynı şekilde, Resulullah (Sallalla hu aleyhi ve sellem) ziyarete geldikleri
vakitte yetmiş kişi olup, onlara Yasin-i Şerif okunduğu vakitte ağlayıp iman etmişlerdi
ve şöyle dediler
“Bu, İsa (Aleyhisselam) a indirilene ne kadar çok benziyor.”
(Bahru-l Ulum Tefsiri)
Şu kıssayı kısaca hatırladıktan sonra ayeti kerimelerin sırayla
incele mesini yapalım.
82. Ayette, hıristiyanların müslümanlara yakınlığı, yahudi ve
müşriklerden daha fazladır, neden? Zira onlar içinde bulunan keşiş ve rahibleri
var ki kibirlenmezler.
Demek ki hıristiyanların içinde olup kibirlenmeyen-tevazu ehli bazı
din adamları, islama karşı yakınlık içerisindedir. Bu vasıfları sebebiyle iman
etmiş oldular. Eğer şimdikiler iman etmiyorsa, demek ki onlarda böyle tevazu
ehli kalmamıştır, ya da gizlidir.
83. Ayette, duydukları hak söz -Kur’an lafızları- karşısında kendilerini tutamayarak hemen hakkı kabullendiler.
Ya şimdikiler. En baş papaz
vatikan papası Kur’an aleyhine neler diyor, duymuyormusunuz. Böyle ön yargılı
şartlanmış adamlar bizim muhatabımız olamaz. Adam olsalar zaten Kur’anı şimdiye
kadar anlamış olup –gelin bize de yardımcı olun da müslüman olalım- diye ilan
etmeleri lazımdı. Nerdee!
Kur’anı dinleyen gerçek hıristiyan nasıl olmalı, "Rabbimiz! İman ettik, bizi (hakka)
şahit olanlarla beraber yaz."
Demelidir.
84. Ayette,-niçin Allah'a ve bize gelen gerçeğe iman etmeyelim?-
sözleriyle, gerçek karşısında hakkı kabullenmek gayet tabbi bir husus iken, bu
zamanda şu kadar gerçekler karşısında ehli kitab denen -ehli zulüm- hala daha
diretmekte ve -islamın teröris ve anarşit ruhlu olduğunu- evlatlarına
aşılamakta, kin tohumlarını ekmektedir. Bu nefret ve kinleri asırlarca
katmerlenmiş kişileri iman etmesini beklemek, Mekke müşriklerinin iman etmesini
beklemekten daha uzaktır.
Onların kinlerini ifade eden şu açıklamaya bir bakalım:
İstanbul Üniversitesi'nde öğretim
üyesi Alman asıllı Prof. Naumark ile bir kısım talebesi Boğaziçinde geziye çıkarlar.
Talebelerden biri prof. Naumark'a şu soruyu sorar:
- Avrupa bizi neden sevmez hocam ?
prof. Naumark şu cevabı verir:
- Çok samimi olarak itiraf edeyim ki
Avrupalı, Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir, Asırlardır kilisenin
Türk ve İslam düşmanlığı Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir. Sebeplerine
gelince:
1. Müslüman olduğunuz için sevmez.
Ama faraza laik şöyle dursun, Hıristiyan olsanız da size düşman olarak bakmaya
devam eder.
2. Sizler farkında değilsiniz ama,
onlar şu gerçeğin farkındadırlar: Tarihten Türk çıkarılırsa tarih kalmaz.
Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması
gerekir.
3. Avrupa’nın pazarı idiniz. Simdi Avrupayı pazar yapmaya başladınız.
4. En az 400 yıl Avrupa'da
sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz.
5. Selçuklular Anadolu'yu,
Osmanlılar ise orta Avrupa ve Balkanları Haçlı ordusuna mezar ettiler.
6. Sizi silah ile yenemeyenler,
sizleri kendilerine benzeterek hakimiyet sağladılar. Önce ahlaki değerlerinizi
yıpratmaya başladılar giyiminizden yaşantınıza kadar sonra kendi içinizde sizi
bölmeye başladılar A-B-C-D gibi.
7. Selçuklu ve bilhassa Osmanlı,
İslamiyet uğruna her şeyini feda etmeseydiler, İslamiyet bugün belki sadece
Hicaz'da varlığını devam ettirirdi, Kaldı ki Vahhabiliği kuranlar da, İngiliz
Dominyon Bakanlığının adamlarıdır. Batı her yerde İslamiyeti, sapık inançlara
kanalize etti. Ama Osmanlı, Asr-ı Saadet'i devam ettirdi.
8. Kilise size kin kusmaktadır. Ve
sebepleri yukarıdadır.
9. Ben Türkiye'ye geldiğimde 2
üniversiteniz vardı, simdi 19 üniversite var. (O tarihte öyle idi simdi ise çok
daha fazla.) Osmanlı zamanında ise her yerde bir medrese vardı tarihinize bakın
her medresede bilim eğitimi vardı ilk denizaltını Osmanlının yaptığını çoğunuz
bilmiyor-sunuzdur belki de ama Avrupa bunu biliyor.
10. Sizler, gerçek hüviyetinize
döndüğünüz an Avrupanın refahı ve medeniyeti yıkılır. Ama sizde bunun olması bu
şartlarda çok zor.
11. Yine sizler,
Avrupanın tarihi düşmanısınız ve daima düşman olarak kalacaksınız."
Evet böyle, kin kapısı
hala daha kapalı, ne zaman açılacakmış? İslam halifesinden biri orda asılırsa
kapıyı açacaklar. Bu hainliğe kim çanak tutabilir, varsa bir gönüllü orda
asılsın da kapıyı açşınlar ve sizinle diyalog yapsınlar.
85- Ayette -İyi hareket edenlerin -muhsinlerin- mükâfatı işte
budur- buyrulmakla, hakkı kabullenmenin kişiyi büyük mükafatlara ulaştırdığı
gibi ayrıca hadisi şerifte beyan edilen ihsan –görür gibi olma hali- de böyle
kişilere lutfedilebilir. Zira kafa gözüyle bu hakikatler anlaşılsaydı, şu zaman
ehli kitabı islamı en iyi anlayanlar olmalıydı, halbuki kafa gözünden ziyade
kalb gözü lazımdır.
Şimdi bu malumattan sonra şöyle bir düşünelim; İslam yeni yeni
yayılırken müslümanların çektiği çileler artarken, çaresizlik içindeki ashabı
kiram Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e müracaatla bir çıkış yolu talep
ettiler. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem de Rabbisinin bildirmesiyle
Habeşistan’da adaleli bir hükümderın olduğunu, onun yanına gidilebileceğini
bildirdi.
Neticede oraya giden müslümanlar rahat etti. Fakat mekke
müşrikle rinin şikayeti ile Necaşi müslümanları çağırtıp dinledi ve adaletle
hüküm verdi. Okunan ayetlerin tesiriyle hemen iman ettiler, kabullendiler.
Bizans kayseri Herakliyus gibi -mülküm ne olacak- diye düşünmedi ve hemen islam
ile şereflendi, demekki adalet ne büyük bir faziletmiş ki, kişiyi bir anda en
alâ makama çıkartıyor. Bu günki sömürücü batılılar, asla adalete
yanaş madıklarından islama da giremezler, belki zorlanarak veya çaresiz
kaldıklarında düşünebilirler.
Necaşi vefat ettiğinde, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem
Medine-i Münevvere’de ashabını çağırarak -salih bir kişi vefat etti, geliniz
namazını kılalım- buyurdu ve cenazesi önünde gösterilmiş gibi saf olarak
durdular ve namazını kıldılar.
Müslümanların sadakatle islamı yaşamaları ve ayetleri olduğu gibi
tebliğ etmeleriyle Necaşi ve etrafındaki erkanı müslüman oluyorsa, bizler nasıl
kalkar islamı yozlaştırıp nefsimize göre yaşayarak, kafirlerin kılığına ve
ahlakına bürünerek, onlara cazibeli görünmek için palyaço gibi her kılığa
sokulursak, nasıl islamı tanıtacağız, hangi islamı tanıtacağız. Adamlar
kitablarımızda islam aleminin hayatını ve medeniyyetini okuyorlar, bizde başka
türlü görüyorlar, nasıl kabullensinler. Bunun yolu ancak ve ancak islamın doğru
olarak tebliğ edilmesidir, olduğu gibi geldiği gibi yaşanıp anlatılmasıdır.
Levmedenin levmetmesiyle utanarak saklanarak islam anlatılamaz.
Onlarla diyalog için yakınlaşmak için, onlar gibi giyiniyorum ve
konuşuyorum diyenler; şu halinize bir bakın, şu basit düşünceniz ne kadar da
anlamsız, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem müşriklere o en azılı
düşmanlara islamı anlatmak için tebliği yerine getirmek için her şeyi göze
almadı mı? Her halde ve ortamda tebliği yürütmedi mi? Panayırlarına gidip
islamı tebliğ etmedi mi? Taki ehlini bulana kadar bu iş böyle devam edecek,
ehli çoğalıp bir cemiyet ve kuvvet hasıl
olunca Allahu teâlâ nın yardımıyla zafer islamın olacaktır, bu sünnetullahtır.
Bütün peygamberlerin yolu da böyledir. Eski köye yeni adet uymaz, netice
alamazsınız.
Hiç siz gördünüz ve işittiniz mi! Diyalog neticesinde müslüman
olmuş bir kimse varmı? Avrupada müslüman olanlar, ordaki müslüman
kardeşlerimizin mescidlerinde veya iş yerlerinde onlarla tanışmakla ve
hayatlarını görüp beğenmekle islama giriyorlar. Ezan veya Kur’an sesiyle iman
ediyorlar. Diyaloğun asıl amacı avrupalıları islamlaştırmak değil, islam
alemini hıristiyanlaştırmaktır, bu aalçaklığa kimse alet olmasın. Zira hadisi
şeriflerin beyanına göre ahır zamanda ümmetten bazı kimseler puta tapınacak ve
hıristiyan olacaktır. Allahu teâlâ bizleri iman ve islam nimetinden mahrum
eylemesin, islamın sancağını en yükseklere çıkartmayı nasib eylesin.
Son şeyhul islam Ali Haydar Efendi k.s. şöyle demiştir:
Hıristiyanlar İstanbul’u alamayacaklar ama, İstanbul halkı hıristiyan olacak.
Malesef iş oraya doğru gidiyor. Buna dur demenin yolu, iman ve
ameli salih üzere kenetlenmiş bir bina gibi, islamı tebliğ ederek yaşayıp
yaşatmakla mümkündür.
Ali Haydar Efendi k.s. bu hususta şöyle buyurmuştur:
Din-i mübin-i islamın devam ve bekası, emri bil ma’ruf ve nehyi
anil münker yapmaya bağlıdır.
Din-i mübin-i islamın ınkırazı-yıkılması, emri bil ma’ruf ve nehyi
anil münkerin terkine bağlıdır.
Allahın ve dostlarının yolunda yürüyenlere selam olsun.
< Önceki | Sonraki > |
---|