YASİN SURESİNDE TEBLİĞ ÖRNEĞİ
Yasin suresi Kur’anın kalbidir. Bu
surede İsa aleyhisselamın elçi olarak gönderdiği üç kişinin tebliği ve
karşılaştıkları şiddet, neticede şehid edilmeleri anlatılmaktadır.
Bu zamanda diyalog işi ile uğraşan kimselere faydası olur diye Bahrul Ulum Tefsiri tercümemizden aktarıyoruz. İnşaallha burdaki gibi medhe layık tebliğ ve irşad edilmesini temenni ediyoruz. Netice Allah katındadır.
Ancak, yine de unutmamalı ki bu olay, İsa aleyhisselamın vaktinde olmuştur, son din gelince hükümlerin ekserisi değişmiş ve islamın tebliğ metodu yerleşmiştir. Kur'anda zikredilen bu ve benzeri kıssalar, bizlere red edilmeden aktarılınca, onlardan ibret almak murad edilmiştir. hükümler için yine fıkıh kitablarına bakılmalıdır.
بسم الله الرحمن الرحيم
Yasin
suresi ayet:13.
Onlara, şu belde halkını misal getir: Hani onlara elçiler gelmişti.
Onlara, Antakya
beldesinin acaib kıssasını anlat. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurdu “Şehirlerden dört tanesi cennet şehiridir, Mekke, Medine, Beyti
Makdis (Kudüs), Yemendeki Sana. Dört şehir cehennem şehirlerindendir. Antakya,
Amuriyye, Kostantınıyye (Batı Roma), Zıfarı Yemen.
Oraya (Antakya)
gönderilen elçiler İsa (Aleyhisselamın) gönderdiği resullerdir.
14. O zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Onları
yalanladılar. Üçüncü bir elçi ile kuvvetlendirdik. Onlar: Biz size gönderilmiş
elçileriyiz! dediler.
Gönderilen iki kişi Yahya
ve Yunus’tur. Denildiki Yevles ve Buvales veya Şemun ve Yahya. O ikisini
yalanladıklarında, Allahu Teala üçüncü bir elçi ile onları kuvvetlendirerek
galib etti. Üçüncüsü Şem’undur. Başka bir rivayete göre Habibun-Neccardır.
Elçiler dedilerki ‘biz
size gönderilmişiz’. Şöyle ki Antakya ehli putlara tapardı. İsa (Aleyhisselam)
onlara iki elçi gönderdi. Şehre yaklaştıkları vakitte koyun güden yaşlı birini
gördüler. Bu Habibun-Neccardır. Ona Yasin’in sahibi denir. Onları görünce
nerden geliyorsunuz? Dedi.
-İsa’nın elçileri
olduklarını ona haber verip putlara tapmaktan vazgeçip Rahman Tealaya kulluğa
sizi davet ediyoruz, dediler.
Dedi ki beraberinizde
alamet var mı?
- ‘Evet dediler, biz
hastayı iyileştiririz, Allah’ın izni ile alaca ve abraş olanı iyileştiririz’
Habibun-Neccarın iki
seneden beri hasta bir çocuğu vardı. Çocuğa dokundular Allah’ın izni ile o
vakitte iyileşip ayağa kalktı. Habib iman etti. Bu haber şehirde yayıldı.
İki elçi elinde pek çok
kimseler iyileşti. İkisinin haberi krala ulaştı. Onlara dedi ki ‘bizim
ilahımızdan başka ilahınız mı var?’
-Evet dediler. Seni ve
ilahlarını yaratan.
Melik bundan dolayı kızdı
ve onları hapsetti, herbirerlerine yüz sopa vurdurdu. Habsedildiklerinde İsa
(Aleyhisselam) üçüncü olarak Şemun’u gönderdi. Şehre kendini çaktırmadan girdi.
Kralın yakınları ile dostluk kurdu, o kadar ki arkadaş oldular. Melikle onu
tanıştırdılar, hediyeleştiler.
Bir gün krala dedi ki,
işittim ki sen iki kişiyi habsetmişsin. Ne söylediklerini dinledin mi?’ Kral
dedi ki ‘Hayır, öfkelendim.’ İkisini getirdiler. Şemun onlara dedi ki ‘sizi kim
gönderdi?’ dediler ki ‘Her şeyi yaratan Allah, onun ortağı yok.’ Şemun dedi ki
‘kısaca tanıtın’ dediler ki ‘dilediğini yapar, istediği şekilde hükmeder’
Şemun dedi ki ‘alametiniz
nedir?’ Dediler ki ‘melik neyi isterse
yapalım.’
Gözleri anadan doğma yok
olan bir çocuk getirdiler. Elçiler dua etti, çocuk için göz yeri açıldı. Çamurdan
iki parça alıp oraya koydular iki göz halinde kıpırdamaya başladı. Melik bundan
şaşırdı. Şemun melike dedi ki gördün mü, şayet sende ilahından istesende aynısı
sana yapsa, o zaman senin içinde, ilahın içinde şeref olur.’
Melik dedi ki ‘Senden
gizleyeceğim bir şey yok, bizim ilahımız bir şey işitmez, görmez, fayda ve
zarar veremez’
Şemun onlarla beraber
putların yanına girip namaz kılar dua ederdi. Öyle ki onu da kendilerinden
zannetmişlerdi. Sonra Şemun iki elçiye dedi ki ‘Sizin ilahınız ölüyü dirilte
bilirmi? Size ve ona iman edeceğiz.’ Yedi gün evvel ölmüş çocuk için dua
ettiler, çocuk dirildi, ayağa kalktı ve dedi ki ‘Ben cehennemden yedinci vadiye
girdim, bulunduğunuz yoldan sizi sakındırıyorum.’ Sonra dedi ki
‘gökyüzünün kapıları açıldı. Çok güzel
yüzlü bir genç gördüm. Şu üçüne yardım ediyordu.
Melik dedi ki ‘Üçüncüsü
kim?’ Şemun dedi ki ‘Şu ikisi ve ben’ Melik şaşırdı. Şemun durumu görünce,
sözünün melikte tesir edeceğini anlayınca durumu ona anlattı ve nasihat etti,
melik ve kavmi iman etti. Fakat iman etmeyenler de olmuştu.
İbni İshakın rivayetinde
Melik iman etmedi, o ve kavim toplanıp üç elçiyi de öldürdüler. Bu durum
Habıbin-Neccara ulaştı. O, şehrin uç tarafında olup koşarak geldi. Onlara vaaz
etti ve elçilere tabi olmalarını tavsiye etti. Onu da öldürdüler, ondan sonra
hepsi helak edildi.
15. Elçilere dediler ki: Siz de ancak bizim gibi birer
insansınız. Rahmân, herhangi bir şey indirmedi. Siz ancak yalan söylüyorsunuz.
‘Sizde bizim gibi
beşersiniz, peygamber olamazsınız’, çünkü peygamberlik onların itikadına göre
beşeriyete zıttır, ancak melekten olur, zannetmekteydiler. Ayrıca şöyle dediler
‘Rahman teala hiçbir vahiy indirmedi, sizde bu davanızda yalancısınız.’
16. (Elçiler) dediler ki: Rabbimiz biliyor ki biz,
gerçekten size gönderilmiş elçileriz.
Bu sözlerinde biraz daha
kuvvetlendirerek cevab verdiler. Çünkü karşı tarafın inkarı artıkça, elçilerin
sözleri yemin ve tekidli getirildi.
17. "Bizim vazifemiz, açık bir şekilde tebliğ
etmekten başka bir şey değildir" dediler.
18. (Bunun üzerine onlar:) Doğrusu siz bize uğur suz
geldiniz. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, yemin olsun sizi taşlarız. Ve bizden
size mutlaka fena bir kötülük dokunur, dediler.
Tetayyur: uğursuzlanmak.
Onlar elçileri garibsediler ve onlardan nefret ettiler. Tabiatları onları
kabullenemedi, bu sebeble uğursuzlandılar. Kendilerine bir nimet gelse, şunun
bereketi ile derler. Eğer bir bela sıkıntı gelse onun uğursuzluğundan derler.
Bu durum bütün kafirlerde devam eden bir ahlaktır. Denildiki onlardan yağmurlar
kesildi, bu sebeble uğursuzlandıklarını söylediler.
‘Eğer sözlerinizden ve
davanızdan vazgeçmezseniz elbette size taş atarız. Bizim tarafımızdan size
acıklı bir azab gelir’ dediler
19. Elçiler şöyle cevap verdi: Sizin uğursuzluğunuz
sizinle beraberdir. Size nasihat ediliyorsa bu uğursuzluk mudur? Bilakis, siz
müsrif bir milletsiniz.
Elçiler cevabta
Antakya’lılara şöyle dedi: uğursuzluğunuz sizin sebebinizledir. Bu, küfrünüz ve
itaatsizliğinizdir. Size vaaz edilmesi sebebiyle mi uğursuzlandınız? Hayır siz,
adeti israf olan, isyanda ileri giden bir kavimsiniz. Bu yüzden size uğursuzluk
geldi. Allah resulleri tarafından değil.
20. Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi
"Ey kavmim! dedi, bu elçilere tabi olun!"
Habibun-Neccar koşarak
geldi. Rivayet edildiki bu zat Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e iman
etmiştir. Halbuki aralarında altı yüzsenelik zaman vardır. Varaka bin Nevfel de
iman etmiştir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) den başka hiçbir
peygambere zuhurundan evvel iman edilmemiştir. Habibun-Neccarın evi, şehrin dış
kapısı tarafında idi. Çalışıp kazandığını ikiye ayırır. Bir kısmını tasadduk
eder, bir kısmını çoluk çocuğuna yedirirdi. Rivayet edildiki oraya geldiği
vakit elçilere dediki ‘Şu tebliğinize karşılık ücretmi istiyorsunuz?’, dediler
ki Hayır, bunun üzerine kavmine döndü ve dedi ki ‘Ey kavmim şu elçilere tabi olun...’
21. "Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kim-
selere tâbi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimse- lerdir."
‘Sizden ücret
istemeyenlere tabi olun, onlar hidayet üzeredirler. Yaptıkları tebliğ ve
elçilikte karşılık beklemiyorlar.’ Dünya ve ahırette hidayet üzeredirler. Bu
sözleri ile onları, resullere tabi olmaya teşvik etti. Bu sefer kavmi ona dedi
ki ‘Sende mi dinimize muhalefet ettin? Ve şu resullerin dinine tabi oldun ve
onların ilahına inandın?’ Cevabta şöyle dedi:
22. "Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyeyim!
Halbuki, hepiniz O'na döndürüleceksiniz."
‘Bana ne oluyor ki beni
yaratana ibadet etmiyeyim?’ Bu sözü ile onlara nasihatı daha fazla tesirli
yapmak istemiştir. Şöyle ki kendine nasihat eder gözükerek onlar içinde
kendisine dilediğini dilemektedir. ‘Sizde ona döneceksiniz’ diyerek sözü
hitaba çevir miştir. Yapmış olduğu nasihattan kasıt, muhatabların olduğunu
ifade etmiştir. Yani ey kavmim size ne oluyor ki sizi yaratan rabbinize ibadet
etmiyorsunuz, halbuki onun huzuruna döneceksiniz. Bu sözü söyleme tarzında,
karşı tarafı kızdırmamak, onları açıkça batıla nisbet etmeyerek kendine
yanaştırmak istemiştir. Tebliğde metod böyledir.
23. "O'ndan başka ilahlar mı edinirim? O çok esirgeyici
Allah, eğer bana bir zarar dilerse onların (putların) şefâati bana hiçbir fayda
vermez, beni kurtara-mazlar."
Allah’ın ibadeti üzerine,
aciz olan hiçbir şeye gücü yetmeyen şu putlara ibadeti tercih edermiyim? Onların
bir fayda vermeye veya zararı def etmeye güçleri yoktur. Şayet Rahman Teala benim
için bir zarar dilese, o putların şefaatı bana hiç fayda vermez ve onlar beni
hiçbir surette o zarardan kurtaramazlar. Böylece putların tamamen aciz olduğunu
onlara bildirmiş oldu.
24. "Muhakkak o zaman ben, apaçık bir sapıklıkta
olurum."
Şayet beni yaratan
Allah’ı bırakıpta o putları ilah edinirsem, açıkça ve şüphesiz sapık olurum.
Zira her bir akıl sahibi iyiyi kötüden ayıran kimse, şu faydasız şeyleri ilah
edinmenin yanlışlığını bilir ve anlar.
25. "Şüphesiz ben, Rabbinize inandım, beni din-
leyin."
‘Sizi yaratan rabbinize
iman ettim, nasihatımı, imanımı dinleyin.’ Denildiki Resullere hitaben imanıma
şahit olun, dedi. Rivayete göre kavmine nasihat edince onu taşlamaya
başladılar. Öldürülmeden evvel Resullere koşup imanına onları şahit tuttu.
Denildiki ona taş atıyorlardı, halbuki o şöyle diyordu ‘Allahım! Kavmime
hidayet et.’ Taki onu parçala dılar ve öldürdüler.
İmamı Hasen derki ‘Onu,
etrafını çevirdikleri ateş içinde yaktılar, şehrin dış duvarına astılar. Kabri
Antakya çarşısındadır. Habibun-Neccar öldürülünce Allahu Teala o kavme gazab
etti ve Cebrailin haykırması ile hepsini helak etti.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu “Ümmetlerin en önde olanı üç kişidir, bunlar
göz açıp kapayana kadar Allah’a küfretmediler. Ali İbni Ebi Talib, Sahibi Yasin
(Habıbun-Neccar), Firavun âlinden olan mümin kişi.”
26. Ona: Cennete gir" denildi. "Keşke, dedi,
kavmim bilseydi!"
Öldürüldüğü vakitte onun
ruhuna müjde ve keramet için ‘cennete gir’ denildi. Veya denildiki onu
öldürmeye kastettikleri vakitte bu şekilde hitab edildi ve Allahu Teala onu
cennete yükseltti. Katade derki, Allahu Teala onu cennete girdirdi. O cennette
diridir, rızıklandırılır. “Onlar diridirler, rableri katında rızıklandırılırlar.” Ayetinden bunu murad
etmiştir.
27. "Rabbimin beni bağışlamasını ve beni ikrama
mazhar olanlardan kıldığını !"
Bu sözü kavmi üzerine
temenni etmesi şundandır ki, Allah kendisini mağfiret etmiş, keremliler içine
katmış, bu hali kazanmaları için, küfürden tevbe edip iman ehli zumresine
girmeleri için kavmi hakkında gayretli ve arzulu idi. Bütün peygamberler ve
veliler cahiller hakkında bu derece merhametlidirler. Zira onların büyük hata
ve batılda olduklarını bilirler.
28. Biz ondan sonra, onun kavmini helâk etmek için
üzerlerine gökten herhangi bir ordu indirmedik ve indirecek de değildik.
Onun katlinden sonra veya
göğe yükseltilmesinden sonra gökten kavminin helakı için ordular indirilmedi.
Bedir’de ve Hendek savaşında indirilen ordulara gerek yok, bilakis onların helakında
sadece bir meleğin haykırması yeterlidir. Böyle bir orduyu da indirecek
değiliz. Buna gerek yoktur.
29. Korkunç sesten
başka bir şey değildi. Birdenbire sönüverdiler.
Ancak bir sayha olmuştur.
Cebrailin haykırması ile birden onlar sönüvermişlerdir. Oldukları yerde ölüp
kalıvermişlerdir. Ateş közünün sönüp yok olması gibi. Rivayet edildiki Cebrail
(Aleyhisselam) şehrin kapısından haykırdı, sonuna kadar hepsi helak oldu.
30. Ne yazık şu kullara! Onlara bir peygamber gelmeyedursun, ille de
onunla alay ederler.
Ebu Aliye derki, azabı gördükleri
vakitte şöyle dediler ‘Ey hasret ve medamet! üç elçi üzerine pişmanlık’,
çünkü onlara iman etmemişlerdi. Fayda vermeyeceği vakitte imanı temenni
ettiler. Veya mana ‘ey kulların hasreti’ şeklindedir. Kullara bir
peygamber geldiği vakitte devam eden adetlerinde onlarla alay ederler. Bu
ayetle Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) kavminin alaylarına karşılık
teselli edilmiştir.
< Önceki | Sonraki > |
---|