Aşağıda bazı rivayetleri zikrederek, alimlerin tekfir (herhangi bir Müslümanı kafir sayma) meselesindeki açıklamalarını inceleyeceğiz.
شرح النووي على مسلم - (2 / 49 )
( باب بيان حال ايمان من قال لاخيه المسلم يا كافر [ 60 ] قوله صلى الله عليه و سلم ( اذا كفر الرجل أخاه فقد باء بها أحدهما
وفى الرواية الاخرى أيما رجل قال لاخيه كافر فقد باء بها أحدهما ان كان كما قال والا رجعت عليه
وفى الرواية الاخرى ليس من رجل ادعى لغير أبيه وهو يعلمه الا كفر ومن ادعى ما ليس له فليس منا وليتبوأ مقعده من النار ومن دعا رجلا بالكفر أو قال عدو الله وليس كذلك الا حار عليه )
هذا الحديث مما عده بعض العلماء من المشكلات من حيث أن ظاهره غير مراد وذلك أن مذهب أهل الحق أنه لا يكفر المسلم بالمعاصى كالقتل والزنا وكذا قوله لأخيه كافر من غير اعتقاد بطلان دين الاسلام
Müslim Şerhi - Nevevi 2/49
Nebi Sallallahü Aleyhi ve Sellem buyurdu: “Kişi Müslüman kardeşini tekfir ederse, muhakkak bu, ikisinden birine döner.”
Diğer bir rivayette: “Hangi kişi, kardeşi için –yâ kafir- derse, şayet dediği gibi ise, bu sözü iksinden birine döner. Dediği gibi değilse, kendi üzerine döner.”
Başka bir rivayette: “Hiçbir kişi yok ki bildiği halde, babasının gayrısını (babası olmakla) iddia ederse, küfretmiş olur. Kendisinin olmadığı nisbeti iidia eden, bizden değildir. Cehennemde yerini hazırlasın. Kim kişiye küfürle çağırırsa, veya –Allahın düşmanı- derse, halbuki dediği gibi değilse, kendi üzerine döner.”
Bu hadisler, bazı alimlerin müşkil saydığı hususlardandır. Zira zahirleri murad edilemez. Bu, ehli hak (ehli sünnet) in mezhebidir ki, Müslüman masıyetleri sebebiyle tekfir edilmez. Zadam öldürmek, zina etmek gibileri. Aynı şekilde, Müslüman kardeşine –kafir- demesi de, İslam dinini batıl görmesi itikadı olmaksızın derse, kafir olmaz.
<<< İmam Nevevi r.a. in açıklamalarından, hadisi şeriflerin müşkil olduğu ve yorumla-mada dikkat edilmesi lazım geldiği anlaşılır. Bu sebeble son kısımda dediği gibi –islamın batıl görme itikadı yoksa- cümlesi meseleyi aydınlatmaktadır.
Zaten, müslümanı öldürenin cehennemlik olacağını bildiren ayeti kerimenin tevili de böyledir, yani onu öldürmeyi helal görmesi sebebiyle cehennemi hak eder.
Demek ki tekfir eden, karşısındakinin itikadının da İslam dışı olduğunu inanırsa, iş karışıyor; eğer karşısındaki Müslüman ise, attığı söz kendine döner. Eğer karşısındaki Müslüman değilse veya üzerinde küfür alameti sayılan hususlardan biri varsa, o zaman sözü söyleyen kurtarır.
Küfür sözünü söyleyen, karşısındakininin dinini kasdederse, onun islkam dışı Yahudi, Hıristiyan, Mecusi v.s. olduğuna hükmederse, halbuki böyle değilse, sözü kendine döner.
Şayet küfürle itham eden, karşısındakini dininden çıkmış değilde, sanki kafire benzemiş onlar gibi fiil işlemiş kasdederse, bu durumda kafir olmaz günahkar olur.
Bu ihtimallerden dolayı acele etmemek lazımdır. Şimdi aşağıda yazacağımız bölüm bunu açıklıyor:>>>
Tekfirde ileri gitmek – Mazbut: 1/24
الغلو في التكفير ـ مضبوط - (1 / 24)
اعلم أن التسرع في الحكم على مسلم يشهد أن لا إله إلا الله وأن محمدا رسول الله بالكفر والخروج من الإسلام لهو مزلة قدم لا ينزلق فيها إلا جاهل بأحكام الشريعة ، أو مغرور ، أو حاقد على الناس ، أو لديه غرض ما يسعى إليه من أغراض الدنيا كالحصول على المال أو السلطة أو الشهرة بين جاهلين مثله ، أو في حب المخالفة . لأن الله عز وجل لا يسأل عبده لما لم تكفر فلان ولا يحاسبه على ذلك ، ولكن قد يُسأل العبد على تكفير المسلمين بغير حق ؛
Tekfirde ileri gitmek – Mazbut: 1/24
Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed s.a.v in Allahın Resulü olduğuna şahitlik eden Müslüman üzerine, küfürle hükmetmek ve islamdan çıktığına hükmetmekte acele etmek, ayak kaydıran yerdir, ancak burada, şeriatın hükümlerini bilmeyen, veya aldanmış olan, veya insanlara hile yapan, veya dünyalık ulaşmak istediği bir garazı olan, (mesela mal elde etmek veya sulta kurmak isteyen gibi), veya kendi gibi cahiler arasında şöhret bulmak isteyen, veya muhalefet etmeyi seven kişiler kayar.
Zira Allahu teala, kuluna filancıyı niçin tekfir etmedin ve bunun üzerine onu niçin muhasebe etmedin diye sırmaz. Lakin kuluna, haksız yere müslümanı niçin tekfir ettiğini sorar. Zira Nebi s.a.v bu gibi işlerden son derece sakındırdı.
Kavaid şerhi, Mücelli şerhi: 1/308
المجلي شرح القواعد المثلي - (1 / 308)
وعلى هذا فيجب قبل الحكم على المسلم بكفر أو فسق أن ينظر في أمرين أحدهما : دلالة الكتاب أو السنة على أن هذا القول أو الفعل موجب للكفر أو الفسق .
Buna göre, müslümanın üzerine küfürle veya fasıklıkla hükmetmeden evvel iki şeye bakmak gereklidir.
Biri: Kitabın veya sünnetin, şu işin veya fiilin, küfrü gerektirdiğine delalet etmesi.
الثاني : انطباق هذا الحكم على القائل المعين أو الفاعل المعين بحيث تتم شروط التكفير أو التفسيق في حقه وتنتفي الموانع .
İkincisi: Şu söylenen hükmün, söyleyen veya yapan muayyen kişinin üzerine mutabık olması; öyleki tekfir veya tefsık şartlarının o kişi hakkında tamam olması, manilerin yok olması.
ومن أهم الشروط : أن يكون عالماً بمخالفته (2) التي أوجبت أن يكون كافراً أو فاسقاً لقوله تعالى : { ومن يشاقق الرسول من بعد ما تبين له الهدى ويتبع غير سبيل المؤمنين نوله ما تولى ونصله
جهنم وساءت مصيراً } [ النساء : 115]
Şartların en mühiminden biri: Kafir veya fasık olmasını gerektiren şeydeki muhale-fetini, bilen bir alim olmalıdır. Zira Nisa: 115 te Mevla teala buyurdu:
“Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber'e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir.” (Nisa: 115)
وقوله :{ وما كان الله ليضل قوماً بعد إذ هداهم حتى يبين لهم ما يتقون إن الله بكل شيء عليم
“Allah bir topluluğu doğru yola ulaştırdıktan sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine açıklayıncaya kadar onları saptıracak değildir. Allah her şeyi çok iyi bilen-dir.” (Tevbe: 115)
ولهذا قال أهل العلم : " لا يكفر جاحد الفرائض إذا كان حديث عهد بإسلام حتى يبين له "
Bundan dolayı ilim ehli derki: “Farzları inkar eden kişi, islamda yeni ise ve hükümler ona açıklanmamışsa, tekfir edilmez.
Tekfire manilerden biri: Tekfiri veya tefsıkı icab ettiren şeyin, o kişiden iradesi olmaksızın meydana gelmesi.
Diğer maniler: Hata, cehalet, acizlik, zorlama. Zorlamada, kalbi imanla dolu olan tekfir edilmez.
Başka bir mani: Üzerine gelen şiddetli ferah, hüzün, korku ve benzeri gibisiyle de tekfir edilmez. Bu hususta Enes’ten r.a. rivayet edilen hadisi şerifte, bedevinin devesini kaybedib sonra bulduğunda, şiddetli ferahından: Allahım sen benim kulumsun, ben senin Rabbinim. Demesi. Burada şiddetli sevincinden dolayı hata etti. (Bazı tasavvuf ehlinin sekir hallerindeki sözleri de bu kabildendir.)
Aynı eserin 1/310 da, İbni Teymiyye’nin görüşleri yazılmış:
Tekfir meselesinde en doğrusu, Ümmeti Muhammedden s.a.v olan müçtehidin, hakkı kasd ederek yaptığı içtihadı hata da olsa, tekfir edilmez, belki onun hatası mağfiret olunur.
Hidayet kendine geldikten sonra, Resule muhalif olarak Müslümanların yolundan sapana gelince, o kafirdir.
Hevasına tabi olan, hakkı elde etmekte noksanlık eden, ilimsiz konuşan, asidir ve günahkardır. Sonra fasık olabilir veya sevabları fazla olur da seyyilerine üstün gelir.
Şununla beraber ben, benimle birlikte olanların bildiği gibi insanları, muayyen birini tekfir, tefsık ve masıyete nisbetten en çok nehyedenim. Ancak, üzerine risalet delili sabit olan hariçtir, o gibisi bazen kafir olur, bazen fasık bazen de asi olur.
Ben ikrar ederim ki Allahu teala şu ümmet için hataları affeder. Bu, kavli haberi ve ameli meselelerin hepsine şamildir.
Selefi salihin, şu meselelerin pek çoğunda tartışmışlar, onlardan hiç birinin tekfir ettiğine, tefsık ettiğine, masıyete nisbet ettiğine şahid olunmamıştır.
<<<İbni Teymiyye’nin görüşleri bile bu noktada mutedil iken, şimdiki yeni yetme ilim noksanı müçtehid müsveddelerinin, hemen ortaya atılıp Müslümanların en ufak bir hatasını bile şirkle tavsif etmesinin ne manası var???
İbni Teymiyye’nin sözlerini işlerine geldiği gibi değiştiren yontup kesip alarak Bektaşi usulünce cahillere yutturmaya çalışanların da foyası ortaya çıkmıştır. Her ne kadar ibni Teymiyye, ehli sünnetin cumhur ulemasına bir çok konuda muhalefet etmişse de, bu ve benzeri konulardaki görüşleri, ehli sünnetle uyuşmaktadır..
Ohalde, tekfir işini ona dayandırmanın, kasıttan başka bir izahı yoktur. Zaten yeni reformist hareket, başta vehhabiler ve selefiyyerciler, artık ibni Teymiyye ve benzerlerini de aşmışlar, artık kendileri içtihad eder olmuşlar…. Saptılar, saptırdılar… ayeti, onların halini gösterir.>>>
Ehli sünnete göre tekfir kaidesi: 1/72
Müslümanı tekfir etme hükmünü düşünmek, bu meselede son derece ihtiyatlı olmak gerekir. Klabinde tevhid olan birinden küfür şaibesinden bir şey zuhur ederse, ona karşı hüsnü zan üzere olmalı, bunu sırf cehaleti ve anlamaması ile tabir etmeliyiz.
O kişi bununla, imanını küfre değiştirmeyi kasdetmemiştir. Ona meseleyi açıklamamız, hatasını beyan etmemiz gerekir.
Mücmeli itikadı eimmetis Selef: 1/31
Evvelkisi: Ehli sünnet vel cemaat, Allahı birlemede (tevhid ilminde), kurtarıcı akaidi beyan etmişlerdir.
Meselelerde koruyan itikad: Ashabın adaleti, dört raşid halifenin üstünlüğü, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali r.anhum. İlk asrın en hayırlı olduğu, imamet, işin ehli ile münazaa olmaması, cihadın devamı, masıyet ve günah sebebiyle –onu helal görmedikçe- müslümanın tekfir edilmemesi; ancak onu işleyenin küfrüne delalet eden kati delil varsa tekfir edilir, namazın kasden terki gibi.
<<<İşte bu gibi kati hususlarda ittifak eden ehli sünnet, rast gele bir hatadan dolayı bir müslümanı tekfir etmez, buna cüret etmez.
Tartışma konusu olan hadisi şeriflere gelince, geride söylediğimiz gibi onlar, evvela tehdit ve men kabilinden sayılır.
Sonra söyleyenin, karşısındaki müslümanı İslam harici oldu diye itikad etmesiyle olursa, o durumda hadisi şerifin zahirine göre, tekfir sözü söyleyene geri döner.
Kişide küfür alameti sayılan–açıktan islamın kati bir hükmünü inkar, hafife almak, alay etmek, puta tapmak, zünnar bağlamak, Kur’anı necasete atmak hakaret için tazimsizlik etmek, küfür nişanı olan haç v.s. takınmak gibi.- fiiller yoksa, onun zahirde muhalif olan sözünü tevil edip, hüsnü zanla onu kurtarmaya çalışmak, ona hatasını beyan edip uyandırmak lazımdır.
Ö.Çelik in şu sözleri:
………………………………….
<<
Hatib ebi Belta (RadiAllahu Anhu), Mekkeli kafir zındıklara "ey Mekkeliler! Resulullah, beldenizi fethetmeye geliyor. Onun destekçisi Allahtır vs" diye bir kadın aracılığıyla mektup gönderiyor. Bu mektup, Allah Resulüne inen vahiyle haber ediliyor, sonrasında ise kadın ve mektup bulunuyor. Allah Resulü'ne getiriliyor. Hz. Ömer, HAtib b. Ebi Belta'yı kastederek, "Ey Allah'ın Resulü! Emredin şu münafığın boynunu vurayım" diyor. Allah Resulü de diyor ki: "Ey Ömer! Sen nereden biliyorsun, belki Allah Bedire katılanların günahlarını bağışlamıştır" diyor.
Hadisle alakalı ayrıntılar için Sahihu buhari ve Sahihu Müslim'e bakabilirsiniz.
Hz. Ömer bir müslümanı haksız yere tekfir etti, ve onu öldürmeyi teklif etti.
Peki Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), "Ey Ömer! Sen kardeşini tekfirdin. O kafir değildir, ama sen kafir oldun" mu dedi?
Size göre böyle demesi gerekmez miydi? Ama demedi. Şimdi sizin bize naklettiğiniz ve delil olarak getirdiğiniz sahih hadislerle bu hadisi nasıl cem (birleştir)eceğiz? Sizin bakış açınızdan giderse bunlardan bir kısmını inkar etmeliyiz? >>>
………………………
Bu naklettiği olayda Hatıb Belta, zikredildiği gibi amelde yanlışlık yapmıştır, İslam ordusunun müşrikleri tarumar ederken orda bulunan kendi ailesi fertlerine de zarar geleceğini zannederek böyle bir şeye tevessül etmiştir. Bununla imandan çıkmış olmadı, bu sebeble öldürülmesine izin verilmedi. Hazreti Ömer’in r.a. İslami hiddeti, onu yanlış yapmaya götürmemiştir, böyle bir yanlışı da nakledilmemiştir. Hemen Efendimiz s.a.v müdahale etmiş, hatıb in kalbinde imanın mevcut olduğunu bildirerek engel olmuştur.
Aynı Ömer’in, Yahudi ile muhakeme olup hükme razı olmayan münafığın, Ömer’e gelerek muhakeme olmayı istemesinde, Ömer r.a. onun boynunu vurmuş ve bu olayı Efendimiz s.a.v ret etmemiştir.
Demek ki Ömer’in r.a. Hatın Belta’ya müdahalesi, zahirine göreydi ve Efendimizin s.a.v tasdiğini bekliyordu, kendi başına kimseyi tekfir veya münafıklıkla itham etmemiştir.
Bu zikredilen olay ile, diğer zikredilen hadisi şerifler arasında da çelişki yoktur, zira o raviler içinde Ömer’de r.a. vardır. Meseleleri en iyi şekilde muhakeme edenlerden biri olan Ömer r.a., hadisi şerften muradı da bizden daha iyi bilir. Rivayeti olduğu gibi nakletmiş yorum yapmamıştır. İtirazcı Ö. çelik ve benzerleri ise, bu farkı anlayacak yetenekte değiller herhalde…..
Ulemanın dediği gibi tehdit manasını alırsak, tekfir işinden son derece sakınmak lazım gelir. Diğer manada olursa, yani karşısındaki müslümanın kafir olduğunu, İslam dışı oldu ğunu itikad ederek derse, ve o kişi de böyle değilse, o zaman sözü kendisine döner.
< Önceki | Sonraki > |
---|