Şa'beze ki doğrusu Şâ'veze'dir - Kamus'ta beyan edildiği vecihle sihir
gibi el çabukluğudur. Güneşi, aslı olmadık şekilde gösterir. Lâkin
el-Misbah'da bu kelimenin Şâ'vere ve şâ'beze şekillerinde okunabileceği
ve bedevî Arapların sözünden olma-dığı bildirilmiş, «Şa'beze bir
oyundur ki, insan onunla sihir gibi hakikati olmayan şey! görür»,
denilmiştir.
İbn-i Hacer yollarda halkalar kurarak insanın başını kesip tekrar
yerine koymak, topraktan para yapmak gibi garip şeyler gösteren
kimselerin yaptıklarının sihir mânâsında olduğunu söylemiştir. Velev ki
sihirbazlardan sayılmasınlar. Böyle şeyler ne onlara câizdir, ne de
başkalarına onları seyretmek mubahtır.
Tencîm: Gök cisimlerinin teşekküllerinden, âdi hâdiselerin vukubulacağına istidlâl ilmidir.
Merginâni'nin «Muhtarü'n Nevazil» adlı eserinde şöyle deniliyor: «Bilmiş ol ki, ilm-i nücûm (Astronomi) haddizatında kötü değildir. Çünkü o iki nevidir.
Birincisi: hesap yolu iledir ve haktır; Kur'an'da zikredilmiş-tir. Allah Teâlâ «Güneş ve ay husban iledir», buyurmuştur. Bun-dan murad, güneşle ay'ın seyretmeleri hesapladır, demektir.
İkincisi, istidlâl yolu iledir. Yıldızların seyri ve feleklerin (gezegen dairelerinin) hareketi vasıtasiyla hâdisatın Allah'ın kaza ve kaderi ile vukubulacağına istidlâl edilir. Bu câizdir. Ve doktorun nabzına bakarak hastalığa veya sıhhate istidlâli gibidir. Ama hâdisatın Allah'ın kazası ile olduğuna inanmaz, yahut kendisinin gâibi bildiğini iddia ederse kâfir olur. Bunlardan namaz vakitlerini ve kıbleyi bilecek kadar bir şeyler öğrenmekde beis yoktur».
Merginâni'nin bu izahatından anlaşılıyor ki fazlasını öğrenmekte beis vardır. Hatta «el-Fusul» da bunun haram oldu-ğu açıkca söylenmiştir. Kitabımızın şarihi Muhammed Alâaddin de bu yoldan gitmiştir. Zâhire bakılırsa Merginânî ilm-i nücumun ikinci kısmını kasdetmiştir. Onun içindir. ki İmam Gazâlî, İhyâu'l-Ulûm'da, «İlm-i nücum. haddizatında kötü değildir. Çünkü o iki kısımdır...» demiştir. Hazreti Ömer (r.a.), «İlm-i nücumdan karada, denizde yolunuzu bulacak kadarını öğrenin; geri kala-nından vaz geçin!». demiştir. Fazlasından men etmesinin sebebi üçtür:
Birincisi : Bu ilim, halkın ekserisine zararlıdır. Çünkü kendi lerine bu eserlerin yıldızların hareketi neticesinde meydana gel-diği anlatılınca yıldızların hakikî müessir olduğu kanaatine varırlar.
İkincisi: Yıldızlar hakkındaki hükümler sadece bir tahmin-den ibarettir. İlm-i nücûm rivayete göre İdris Aleyhisselâmın mucizesi imiş; sonra ortadan kalkmış.
Üçüncüsü: Bu ilimde bir fayda yoktur. Zira mukadder olan mutlaka meydana gelecektir. Ondan korunmaya imkân yoktur.
İlm-i remil: Birtakım çizgi ve noktalardan meydana gelen şekillerle
malûm kaideler tahtında harfler çıkaran ve bunlardan ileride olacak
şeylere delâlet eden cümleler kuran bir ilimdir. Bunun kat'î haram
olduğu malûmdur. Aslının İdris Aleyhisse-lâm'a mahsus olduğunu az
yukarıda gördük. Onun şeriatı mensuhtur.
İbn-i Hacer'in «F e t â v â» sında bu ilmi öğrenmenin ve öğretmenin
şiddetle haram olduğu beyan edilmektedir. Çünkü bu ilimde avam
tabakasını aldatarak remilcinin gaibi bilmek hususunda Allah'a ortak
olduğunu vehmettirmek vardır.
Tabii
ilim: Çeşitli hallerde değişip değişmemesi yönünden cismin halinden
bahseden ilimdir. İbn-i Hacer'in «F e t â v â» sında bu ilmin
felsefeciler yolu üzere olanının haram olduğu bildirilmiştir. Çünkü
birçok mefsedetlere yol açar. Bu âlemin kadîm olduğuna inandırması bu
kabil-dendir. Tabiî ilim haram olması hususunda ilm-i nücûma benzer.
Zira her ikisi de ayni şekilde mefsedetlere yol açarlar.
< Önceki | Sonraki > |
---|