Felsefe ve diğer bazı ilimler...
Felsefe Yunanca bir sözdür. Mânası ziynetli hüküm, yani dışı süslü, içi
fâsid demektir. «Bu âlem kadimdir.» Ve emsali küfür ve harama müeddi sözler bu
kabildendir.
İhyâu'l-Ulûm'da beyan edildiğine göre felsefe
başlı başına bir ilim değildir. Dört cüzden meydana gelmiştir.
Birincisi hesap ve hendesedir. Bunları öğrenmek mubahdır. Bunlar
vâsıtasıyla çirkin ilimlere kayacağından kor-kulmayan kimse, hesap ve hendese
okumaktan men edilmez.
İkincisi mantık'tır. Mantık, delilin veçhini, şartlarını ve
tarifin veçhini, şartlarını araştırmaktır. Bu iki şey kelâm ilmine dahildir.
Üçüncüsü İlâhiyattır. Bu, Allah'ın zâtını, sıfatını araştır maktır.
Feylesoflar bunda mezheplere ayrılmışlardır ki bazısı küfür, bazısı bid'attır.
Dördüncüsü tabiiyyâttır. Bunların bazısı şeriata muha-liftir. Bazısı
cisimlerin sıfatlarını, hassalarını ve nasıl istihale geçirip değiştiklerini
araştırmaktan ibarettir. Bu dördüncü cüz doktorların muâyenesine benzer. Ancak
doktor sadece insanın bedenine, hasta olup olmaması yönünden bakar. Bunlar ise
değişip hareket etmeleri yönünden bütün cisimlere bakarlar. Ama tıp bundan
hayırlıdır. Çünkü ona ihtiyaç vardır. Felsefe-cilerin tabiiyyât hakkındaki
bilgilerine ihtiyaç yoktur.
Şa'beze-ki doğrusu Şâ'veze'dir - Kamus'ta beyan edildiği vecihle sihir gibi el
çabukluğudur. Güneşi, aslı olmadık şekil de gösterir. Lâkin el-Misbah'da bu
kelimenin Şâ'vere ve şâ'beze şekillerinde okunabileceği ve bedevî Arapların
sözünden olmadığı bildirilmiş, «Şa'beze bir oyundur ki, insan onunla sihir
gibi hakikati olmayan şey! görür», denilmiştir.
İbn-i Hacer yollarda halkalar kurarak insanın başını kesip tekrar yerine
koymak, topraktan para yapmak gibi garip şeyler gösteren kimselerin
yaptıklarının sihir mânâsında olduğunu söylemiştir. Velev ki sihirbazlardan
sayılmasınlar. Böyle şeyler ne onlara câizdir, ne de başkalarına onları
seyretmek mubahtır.
İbn-i Hacer bundan sonra Malikîlerin «el-Müdevvene» adlı kitabından şunu
nakletmiştir: «Bir adamın elini kesen yahut karnına bıçak sokan kimse sihir
yapıyorsa öldürülür. Yaptığı sihir değilse cezalandırılır».
Tencîm: Gök cisimlerinin teşekküllerinden, âdi hâdise-lerin vukubulacağına
istidlâl ilmidir.
Merginâni'nin «Muhtarü'n Nevazil» adlı eserinde şöyle deniliyor: «Bilmiş ol
ki, ilm-i nücûm (Astronomi) haddizatında kötü değildir. Çünkü o iki nevidir.
Birincisi: hesap yolu iledir ve haktır; Kur'an'da zikredilmiştir. Allah Teâlâ «Güneş
ve ay husban iledir», buyurmuştur. Bundan murad, güneşle ay'ın seyretmeleri
hesapladır, demek-tir.
İkincisi, istidlâl yolu iledir. Yıldızların seyri ve feleklerin (gezegen
dairelerinin) hareketi vasıtasiyla hâdisatın Allah'ın kaza ve kaderi ile
vukubulacağına istidlâl edilir. Bu câizdir. Ve doktorun nabzına bakarak
hastalığa veya sıhhate istidlâli gibidir.
Ama hâdisatın Allah'ın kazası ile olduğuna
inanmaz, yahut kendisinin gâibi bildiğini iddia ederse kâfir olur.
Bunlardan namaz vakitlerini ve kıbleyi bilecek kadar bir şeyler öğrenmekde
beis yoktur».
Merginâni'nin bu izahatından anlaşılıyor ki fazlasını öğrenmekte beis vardır. Hatta
«el-Fusul» da bunun haram olduğu açıkca söylenmiştir. Kitabımızın şarihi
Muhammed Alâaddin de bu yoldan gitmiştir. Zâhire bakılırsa Merginânî ilm-i
nücumun ikinci kısmını kasdetmiştir. Onun içindir. ki İmam Gazâlî,
İhyâu'l-Ulûm'da, «İlm-i nücum. haddizatında kötü değildir. Çünkü o iki kısımdır...»
demiştir.
Hazreti Ömer (r.a.), «İlm-i nücumdan karada, denizde yolunuzu bulacak
kadarını öğrenin; geri kalanından vaz geçin!». demiştir. Fazlasından men
etmesinin sebebi üçtür:
Birincisi: Bu ilim, halkın ekserisine zararlıdır. Çünkü kendilerine bu eserlerin
yıldızların hareketi neticesinde meyda na geldiği anlatılınca yıldızların
hakikî müessir olduğu kanaatine varırlar.
İkincisi: Yıldızlar hakkındaki hükümler sadece bir tahminden ibarettir. İlm-i nücûm,
rivayete göre İdris Aleyhisselâmın mucizesi imiş; sonra ortadan kalkmış.
Üçüncüsü: Bu ilimde bir fayda yoktur. Zira mukadder olan mutlaka meydana gelecektir.
Ondan korunmaya imkân yoktur.
İlm-i remil: Birtakım çizgi ve noktalardan meydana gelen
şekillerle malûm kaideler tahtında harfler çıkaran ve bunlardan ileride olacak
şeylere delâlet eden cümleler kuran bir ilimdir. Bunun kat'î haram olduğu
malûmdur. Aslının İdris Aleyhisselâm'a mahsus olduğunu az yukarıda gördük. Onun
şeriatı mensuhtur.
İbn-i Hacer'in «F e t â v â» sında bu ilmi öğrenmenin ve öğretmenin
şiddetle haram olduğu beyan edilmektedir. Çünkü bu ilimde avam tabakasını
aldatarak remilcinin gaibi bilmek hususunda Allah'a ortak olduğunu vehmettirmek
vardır.
Tabii ilim: Çeşitli hallerde değişip değişmemesi yönünden cismin halinden bahseden
ilimdir. İbn-i Hacer'in «Fetevâ» sında bu ilmin felsefeciler yolu üzere
olanının haram olduğu bildirilmiştir. Çünkü birçok mefsedetlere yol açar. Bu
âlemin kadîm olduğuna inandırması bu kabildendir. -Tabiî ilim- haram olması
hususunda ilm-i nücûma benzer. Zira her ikisi de ayni şekilde mefsedetlere yol
açarlar.
< Önceki | Sonraki > |
---|