.

.

E-posta Yazdır PDF

4. MEKTUB

ferman-4.jpgBAŞLIĞI VE KONUSU

Dördüncü Mektup, Mübarek Ramazan ayının faziletlerini açıklamak, Hakikati Muhammediyye (O’na ve âli üzerine salat-u selam ve tahiyye olsun) ‘nin beyanı hakkındadır.

 İmamı Rabbani (Kuddise sırruhu) Hazretleri bu mektubu da büyük Şeyhine (Muhammed Baki Billah Kuddise sırruhu) yazmıştır.

 . MEKTUBUN TERCÜMESİ

Hizmetçilerin en düşüğünün arzu halidir. Durum şu ki müddet uzadı, yüce eşiğinizin hizmetçilerinin haline, şerefli feyizleriniz yolundan, kıymetli habercileriniz vasıtasıyla haberdar olamadım. Şu an Mübarek Ramazan ayının gelmesini bekliyoruz. Bu ay için yüce Kur'an ile tam bir münasebet vardır. Öyle ki o Kur'an, Zati kemalatlar ve asıl dairesine[1] dahil olan şanla-rın tamamını ihtiva eder. Öyle ki bunlara asla zılliyet arız olmamış.


 

Kabiliyeti Ula[2] onun zıllıdır.

Bu münasebet sebebiyle Kur'anın inişi bu ayda vaki olmuştur. Allah'u Teâlâ’nın şu kavli;

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِى أُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ

“Ramazan ayı öyle bir aydır ki kendisinde Kur'an indirilmiştir”[3] bu sözümüze ölçüdür. Bu münasebet sebebiyle şu ay bütün hayırları ve bereketleri cem edici oldu. Her hayır ve bereket ki sene boyunca her han-gi bir şekilde kişilere ulaşırsa ancak o şey, sonsuz derecede kıymeti bü-yük olan şu ayın bereket denizinden bir damladır.

Şu ayda olan cem’iyyet, (kalb huzuru) sene boyunca hasıl olan cem'iyyete sebebtir. Bu ayda tefrika, (kalbin dağınıklık hali) bütün sene boyunca olan tefrikaya sebebtir. Müjde şu kimseye için olsun ki şu müba-rek ay üzerinden razı olduğu halde geçti. Yazık o kimseye ki şu ay ona öfkelidir. Bu sebeble hayırlardan mahrum olur ve bereketlerden men edilir.

Yine Kur'an hatminin sünnet olması (şu sebeble) mümkündür ki, asli kemalatların ve zılli bereketlerin tamamını elde etmek vasıtasıyladır. Bu ikisini cem edenin, Ramazanın bereketlerinden mahrum olmaması, hayır-larından men edilmemesi umulur. Muhakkak şu ayın günleri ile alakalı bereketler, başkalarına benzemez. Bu ayın geceleri ile alakalı hayırlar, başkaları onlara kıyas edilmez.

Umulur ki iftarın acele edilmesinin ve sahurun geciktirilmesinin efdal olması, iki vakit cüzleri arasında tam bir ayrılık hasıl olması içindir.[4]

Biraz evvel zikrettiğim Kabiliyeti Ulâ[5], Hakikati Muhammediyye ki zuhur yeri olan Zat üzerine -salat selam tahiyye olsun- bundan ibarettir.

O, kabiliyeti Zat değildir. Zira bütün sıfatlar ile vasıflanmıştır. Bazıları bununla hükmetmiştir; belki o kabiliyeti Zat, saltanatı yüce olan Zat için ilmi itibardır. Bu da bütün zati ve şuuni kemalatların tamamıyla alakalıdır. Bu, yüce Kur'anın hakikatında hasıldır.

Sıfat makamına münasib olan kabiliyeti ittisaf, zat ile sıfatlar arasın da berzahtır. Bu, diğer peygamberlerin hakikatleridir. (Bizim peygamberi-miz ve diğerlerinin üzerine salat ve selamlar olsun.) Şu kabiliyet, ken-disine derc (girdirilmiş) olan itibarların mülahazasıyla birlikte değişik haki-katler haline dönüştü. Hakikatı Muhammediyye[6] olan kabiliyet, her ne kadar onda zılliyet bulunsa da, fakat ona sıfat rengi karışmamış, asla arada bir engel hasıl olmamıştır.

Muhammed-i meşreb[7] olan cemaatin hakikatleri, ilmi itibar için olan kabiliyeti zattır. Bu da bazı kemalatlar ile alakalıdır. Kabiliyeti Muhamme diyye, Zat ile şu değişik kabiliyetler arasında berzahtır. Bazılarının geride zikredilen şekilde hükmetmesi ancak, o kişi için sadece sıfat makamına adım atılması vasıtasıyladır.[8]

Bu makamın yükselişinin nihayeti şu kabiliyete kadardır. Şüphesiz O'nu (sallallahu aleyhi ve sellem)’e nisbet etti. Vakta ki kabiliyeti ittisaf/va-sıflanması halinden asla yükselici olmayınca, şu bazıları çaresiz hükmetti ki Hakikati Muhammediyye devamlı olarak arada bir engeldir. Şayet böyle olmasa, Hakikatı Muhammediyye (zuhur yeri olan zata salat ve tahiyye olsun) sırf Zat'ta olan bir itibardır ki nazardan kalkması, yükselmesi müm-kündür. Bilakis bu yükselme vakıdır. Kabiliyeti ittisaf aynı şekilde her ne kadar itibari ise de, fakat o sıfatların rengini aldı, bu sebeple onu berza-hiyyet vasıtasıyla sıfatladı.

Sıfatlar hariçte zaid bir mevcudiyyet ile mevcuttur. Onların kalkması imkan dairesinden hariçtir. Bu sebeple çaresiz şu hailin devamlı bulun-ması ile hükmettim. Bu ve benzeri ilimler ki bunların kaynağı asalet ve zılliyet arasını cem etmektir, çok kere varid olmaktadır. Bunların ekserisini kağıtlara yazıyorum.

Kutbiyyet[9] makamı, zılliyet makamı ilimlerinin incelikleri menşeidir.  Ferdiyet mertebesi, asıl dairesi marifetlerinin gelme vasıtasıdır. Zıl ile asıl arasını ayırmak, şu iki devletin birleşmesi olmaksızın mümkün olmaz. Bu sebepten dolayı bazı meşayıh, kendisine teayyünü evvel denilen kabiliyeti ûlâ’nın,[10] Zat üzerine ziyadesini zikretmedi, bu kabiliyetin müşahedesini tecelli zat olarak zannettiler.[11] Doğrusu benim tahkik ettiğimdir, iş benim açıkladığımdır.

 “Allah Hakkı sabit eder, O, dosdoğru yola ulaştırır.”

Yazılması ile emrolunduğum risaleyi tamamlamaya şu ana kadar muvaffak olunmadım, bilakis o olduğu gibi karalama (müsvedde) halinde kaldı.  Şu duraklamadaki ilahi hikmetin ne olduğunu bilemedim.

Ziyade cüret, edepten uzaktır.  



[1] Zati kemalatlar: Allahu teala’nın Zat’ı ile alakalı olgunluklardır. Asıl dairesi: Sıfatların bulunduğu makama sıfatlar dairesi denilir. Sıfat dairesinin üzerinde asıl dairesi vardır. Bu dairede, sıfatların Zat ile alakasına şanlar denir. İşte Kur’an, bütün Zat ile alakalı kemalat-ları cem etmektedir. Kur’anı okumakla, bütün kemalatları elde etmek hasıl olur. 

[2] Kabiliyyeti ula: ilk teayyün, ilk yaratılan hakikat olup Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hakikatıdır. Diğer bütün mahlukat onun nurundan yaratılmıştır. Ona Hakikatul hakayık denilir. Bu hususta varid olan hadisi kudsi yeri gelince zikredilecektir. İnşaallahu teala. Yani: "Allahu tealanın ilk yarattığı benim nurumdur…"

[3] Bakara: 185

[4] Oruçlu vakit ile, oruçsuz olan vakit birbirinden ayrılır.

[5] Buna Aklı ula (ilk akıl) denilir, bu Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) hakikatıdır.

[6] Hakikatı Muhammediyye: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hakikatı olup, ilk zuhur eden varlıktır. Allahu teala’nın bütün zati ve sıfati kemalatlarını cem etmiştir. Bütün hakikat lerin aslı odur, ‘Hakikatul Hakayık’ diye isimlendirilir. Mevla'dan ilk zuhur eden hakikat budur. Zira bu zuhur, Mevla'nın sevgi sıfatının zıllidir. Buna ilk teayyün, Vahdet ismi de verilir. Bu hakikatten alınarak diğer eşyanın hakikatleri meydana getirilmiştir ki buna da teayyünü sani (ikinci zuhur) denilir. Vahidiyyet ve A’yanı sabite (eşyanın asılları) isimleri de denilmiştir. Risale-i Kudsiyye Tercümesi cilt 1, sahife 203

[7] Muhammedi Meşreb, mebde-i teayyünü ilim sıfatının zılli olanlar, Efendimizin meşrebi üzere olurlar, O'na ait hususi velayete ulaşabilirler.

[8] Sıfat makamından öteye geçemeyen, Zat ile alakalı hususlardan haberdar olamayınca bulduğu hakikatı, Kabiliyyeti Zat ile karıştırmıştır.

[9] Kutub, bütün velilerin bağlı olduğu büyük veli. Kutbul Aktab, bütün kutupların bağlı olduğu en büyük veli.

Ferdiyyet makamı, efrad kemalatlarına haiz velinin makamı. Bu, kutbun tasarrufunun dışında bulunur. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in en mükemmel varisine ait olan bu makam ehli, Mevla teala’ya ait olan bütün kemalatları cem eden velidir.

[10] Yani Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hakikatıdır. Mevla tealanın ilk icad ettiği hakikat o dur. Teayyün-ü evveldir.

[11] Bu durumda ilk teayyünü (Hakikat-ı Muhammediyye), Mevla tealanın Zat’ının tecellisi zannetmişlerdir. Bu durumda zuhur eden hakikatı, Zat’ın kendisi olarak kabul edip ondan zuhur eden ikinci ve daha sonraki teayyünleri de bu tecelliden ortaya çıkmış olarak kabul edeceklerinden, Mevla teala ile eşyayı birbirine karıştırmış olurlar. İşte İmam-ı Rabbani kuddise sırruhu’nun beyan ettiği hususu iyi anlamalı ki iş karışık olmasın.

Yasal uyarı : Sitedeki sohbet, yazı ve resimler; üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan ve kaynak göstererek alınabilir.
Üzerinde değişiklik yapılması, ticari amaçla kullanılması hukûken yasaktır.