.

.

E-posta Yazdır PDF

NAKŞİ YOLUNUN TEMELLERİ

Abdulü Halik Gucduvanî (k.s.) tarafından zikredilmiş ve tarikatın üzerine bina edildiği asıllar.

Hoş derdem, Nazar ber-kadem, Sefer der-vatan, Halvet der-encumen, Yâd kerd, Baz-keşt, Nigah-daşt, Yad-daşt.

Nakşi büyüklerinin kullandığı ıstılahlardan ayrıca üç tane daha vardır. Tamamı on bir lafız eder.

Vukufu kalbi, Vukufu adedi, Vukufu zamani.

Bunların ötesi zan ve evhamdır.

1- Hoş derdem : Saliğin nefesinden her bir nefesi, huzur ve şuur üzere çıkmalıdır, gafletle ve tembel/gevşek halde nefes alıp vermemelidir. Bu yolda büyükler, her bir nefesin alınıp verilmesinin huzur üzere olmasını son derece mühim görmüşler, bir nefesi bile gafletle alıp vermekten sakındırmışlardır.

Bu vasıta olmayan müridler için –nefesini zayi etti- derlerdi, yani tarikını ve siyretini yitirdi. Şöyle denir: usulü zayi eden, vusulden mahrum olur.

2- Nazar ber-kadem : Saliğin bütün hallerde ve zamanlarda, her yerde –ister mamur beldelerde, isterse boş arazilerde olsun- sürekli olarak bakışını ayağı üzerine çevirmesi, bakılması uygun olmayan yerlere bakmamasıdır.

Bu lafzın manası şöyle de olabilir. Saliğin seyrinin mesafeleri kat’ etme ve aşmadaki sür’atine, nefsinin enaniyyetinden sıyrılmasındaki sür’atine işaret olabilir. Yani, adımını o mahalle atar ki, bakışı o anda o yere ulaşıyor.

3- Sefer der-vatan : Saliğin beşeri tabiatında seyretmesidir. Beşeri sıfatlardan meleki vasıflara intikal eder. Kötü ahlaklardan, övülen ahlaklara intilak eder. Sadettin Kaşgari k.s. derki: İnsan bir mahalden bir mahalle intikal etmekle nefsinin rezil ve kötü huyları ondan gitmez.

Meşayıh hazeratının sefer ve ikameti tercihte bir takım usulleri vardır. Bazıları bidayette seferi tercih etmiş, nihayette ikameti tercih etmiştir. Bazıları da bunun aksini tercih etmiştir. Bazıları başlangıçta ve sonda ikameti tercih etmiş, bazıları da bunun aksini tercih etmiş. Bu dört kısım ehlullah için sadık niyet ve maksad vardır.

Nakşi büyüklerinin sefer ve ikamette tercihine gelince, onlar başlangıçta kamil ve mükemmil olan şeyhin sohbetine vasıl oluncaya kadar seferi tercih eder. Bundan sonra, o zatın hizmetinde mukim olur, sohbetine mülazemet eder. Dervişin kendi vatanında kamil bir Nakşi şeyhi varsa, tamamıyla seferi terk eder. Onun hizmetine girer, huzur melekesini elde etmek için son derece gayretle çalışır. Şuur vasfıyla vasıflanmak için son derece cehd-u gayret eder. Beşeriyyet kayıtlarından kurtulunca, melekiyyet vasıflarıyla vasıflanınca artık ikamet ve sefer onun hakkında eşit olur.

4- Halvet der-encumen : Celvette halvet, yani zahirde halk ile, batında Hak Teala ile olmak.

Meşayıhımız şöyle der: Şu yolumuz, sohbete dayalıdır. Zira halvette şöhret vardır, şöhrette âfet vardır. Hayırların tamamı cem’iyyettedir, cem’iyyet sohbettedir. Ancak her bir derviş, diğerlerinde fani olması şartıyla.

Hoca Evliya Kebir k.s. halvet der encümeni şöyle açıklar: Zikirle meşgul olmak ve istiğrak halinin kaplaması o hadde varacak ki, zâkir sokakta dolaşsa, zikrin hakikatı kalbini kaplaması sebebiyle sesler ve sözlerden hiçbir şey işitmez.

Kıymetli meşayıhımız derki: sâlik ciddi zikirle meşgul olması sebebiyle beş veya yedi gün müddetinde, öyle bir mertebeye ulaşır ki, insanların ve mahlukatın tüm sözleri ve sesleri kendisine zikir olarak tahayyül ettirilir, belki kendi sözleri de ona zikir olarak tahayyül ettirilir. Fakat bu durum, ciddi çalışma ve ihtimam olmadıkça hasıl olmaz.

5- Yâd kerd : Kalble ve lisanla yapılan zikirdir. Zikirden maksad, mahabbet ve tazim vasfıyla zikredenin kalbinin Hak Teala ile birlikte hazır olmasıdır. Cem’iyyet erbabının sohbetinde bu huzur hali hasıl olursa, muhakkak zikrin hulasası hasıl olmuş olur. Netice, zikrin özü, ruhu ve dayanağı, Hak Teala ile huzurun hasıl olmasıdır. Bu huzur sohbetle hasıl olmazsa, o zaman zikirle meşgul olur.

Zikrin şekli dervişlere anlatıldığı şekilde, her dersin kendine has usulle olmalıdır.

6- Baz-keşt : Tevhid kelimesini tekrar ettikten sonra her yüz başında – ilâhi ente maksudi, ve rızake matlubi- demek. Bu lafız, kalbte hasıl olan hertürlü hayır veya şer hatıraları def eder. Taki kalbi her şeyden boş kalsın, zikri halis olsun, sırrı masiva nakşından kurtulmuş olsun. Yeni başlayanlar da bu kelimeyi, manasını elde etmekte sadık olmamak gibi bir düşünceyle terk etmesinler. İnşallah bunu tekrar etmekle sonunda sadakat eserleri zahir olur. Bir çok Allah dostu da ilk hallerinde samimi olmadıklarını düşünerek utanırlarmış.

7- Nigah-daşt : Hatırı murakabe etmek/muhafaza etmek, şöyleki bir nefeste tevhid kelimesini tekrar ederken bile, arada hatırını ağyara yönelmeye terk etmemek. Bazı büyükler şöyle der: Salikin bir saat veya iki veya daha fazla saat müddetince, ağyarın kalbine gelmemesi için hatırını muhafaza etmesidir. Bazı büyüklerden, kalbin bütün alakalardan kesilmesi halinin, fecrin doğuşunda kaba kuşluk vakitne kadar devam ettiği zikredilmiştir. Aslında yarım saatlik bir müddet murakabe halinde olmak bile bu yolda çok büyük ve kıymetli sayılmıştır ve nadirlerdendir.

8- Yad-daşt : Bu lafız, geride geçenlerin hepsinden maksud olandır. Bu, zevk hali üzere Hak Teala ile beraber huzureda olmaktır. Bazıları: Gaybetsiz huzurdur der. Ehli tahkik derki: Hubbu zati –Zat sevgisi- vasıtasıyla kalbi, Hakkın müşahedesinin isiti’lası, bu mananın hsulünden kinayedir.

Bazıları da, evvelki huzurun muhafazasının son derece derinleşip yerleşmesidir demişler.

Diğer üç kelime:

1-Vukufu zamani : Salikin hallerine her an vakıf olmasıdır. Hali şükrümü yoksa özrü mü gerektiriyor, bunu bilmesidir.

Bazı sofiyyeye göre vukufu zamani, muhasebeden ibarettir. Nakşibend k.s. şöyle buyurmuş: Muhasebe, her anı muhasebe etmektir, huzurlumu gafletlimi geçmiş. Şayet şu müddet içinde noksan bir şey yapmışsak, yeniden başa döner, amelleri tekrar yaparız.

2-Vukufu adedi : Zikirde adede riayet etmektir. Bu riayet, dağınık olan hatıraları toparlayıp cem’iyyet elde etmek içindir. Hapsi nefeste beş yedi dokuz gibi tek sayılara dikkat edlmelidir.

Alauddin Attar k.s. derki: Zikrin çok olması şart değildir, şart olan zikrin huzur ve vukuf halinden neş’et etmesidir, taki üzerine faideler terettüp etsin. Şayet bir nefeste 21 kereyi geçerse, bu faidesinin olmadığına delalet eder.

Zikrin eseri, nefiy anında beşeri varlığın nefyedilmesi, isbat halinde de, ilahi cezbelerin eserlerinin zuhurudur.

Yeni başlayanlara göre ledunni ilmin ilk mertebesi vukufu adedidir denilmiştir. Son mertebelere ulaşana göre vukufu adedinin ledunni ilmin ilk mertebesi olmasının manası, zikredenin, hakiki vahidin sırrının adet mertebelerine sereyanına vakıf olmasıdır. Bu durum, hissi adet mertebelerine vahidi hissinin sereyanına vakıf olması gibidir.

Bilmek lazım ki ledunni ilim, kurbiyyet ehli için ilahi talimle ve rabbani tefhimle hasıl olur, akli delillerle ve nakli şevahidle değil.

İlmi yakin ile ilmi ledunni arasında fark vardır.

İlmi yakin: Nuru zati ve nuru sıfatiyi idrakten ibarettir.

İlmi ledun: Hak’tan gelen ilham vasıtasıyla, manaları idrak ve kelimeleri fehmetmektir.

3-Vukufu kalbi : İki manası vardır.

Birincisi: Zikredenin kalbinin Hak subhanehu ile hazır olmasıdır. Bu manada, yad daşt ile aynı olur.

Zikir esnasında bazı şartlar aranır: Zikredilenle irtibat, onunla birlikte huzur. Bu huzur için şuhud, vusul, vucud ve vukufu kalbi denir.

İkincisi: Zikredenin kalbine vakıf olmasıdır, şöyleki zikir esnasında honi gibi olan et parçası (kalbi) na yönelmeli ve onu zikirle meşgul etmeli, gaflete terk etmemeli, zikrin manasından habersiz olmamalıdır.

Yasal uyarı : Sitedeki sohbet, yazı ve resimler; üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan ve kaynak göstererek alınabilir.
Üzerinde değişiklik yapılması, ticari amaçla kullanılması hukûken yasaktır.