.

.

E-posta Yazdır PDF

ADEMİN SURETİ

ÂDEM’İN YARATILDIĞI SURET

Bu konuda bir çok rivayet vardır, aşağıda bunlardan bazılarını ve ulemanın açıklamalarını zikredeceğiz. Ancak bu konu müteşabihattan olduğundan meseleyi mana itibarıyla anlamak ve asla bir şekille tasavvur etmemek lazımdır.

أمالي ابن بشران - (2 / 66)

533 - أخبرنا أبو علي محمد بن أحمد الصواف ، ثنا عبد الله بن أحمد بن حنبل ، حدثني أبي ، ثنا يحيى بن سعيد ، ثنا ابن عجلان ، حدثني سعيد ، عن أبي هريرة ، عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : « إذا ضرب أحدكم فليجتنب الوجه ، ولا يقل : قبح الله وجهك ووجه من أشبه وجهك ، فإن الله عز وجل خلق آدم عليه السلام على صورته » هذا حديث محفوظ من حديث ابن عجلان ، عن سعيد ، وهو إسناد كلهم ثقات

Ebu Hureyre’den r.a. rivayetle Nebi sallallahu aleyhi ve selem buyurdu:

“Sizden birisi vurduğu zaman yüze vurmaktan sakınsın, -Allah yüzünü çirkin etsin- demesin, Muhakkak Allahu azze ve celle Âdem’i a.s. sureti üzerine yaratmıştır.” (İsnadındakilerin hepsi sikadır)

الجمع بين الصحيحين البخاري ومسلم - (3 / 157)

إذا قاتل أحدكم أخاه فليجتنب الوجه فإن الله خلق آدم على صورته

“Sizden birisi vurduğu zaman yüze vurmaktan sakınsın, Muhakkak Allahu azze ve celle Âdem’i a.s. sureti üzerine yaratmıştır.”

جامع الأحاديث - (3 / 332)

2298- إذا ضرب أحدُكم فَلْيَجْتَنِبِ الوجهَ ولا يقلْ قبَّح اللهُ وجهَك ووجهَ من أشبه وجهَك فإنَّ اللهَ خلق آدمَ على صورتِهِ (عبد الرزاق ، وأحمد ، ومسلم ، والدارقطنى فى الصفات ، والطبرانى فى السنة ، وابن عساكر عن أبى هريرة ، قال المناوى : وإسناد أحمد حسن)

“Sizden birisi vurduğu zaman yüze vurmaktan sakınsın, -Allah yüzünü çirkin etsin- demesin, Muhakkak Allahu azze ve celle Âdem’i a.s. sureti üzerine yaratmıştır.”

(Abdurrezzak, Ahmed, Müslim, Darekutni, Taberani, İbni Asakir Ebu Hureyre’den. Menavi derki: Ahmed’in isnadı hasendir.)

جامع الأحاديث - (16 / 248)

16707- لا تقبحوا الوجه فإن الله خلق آدم على صورته وفى لفظ على صورة الرحمن (الدارقطنى فى الصفات عن ابن عمر)

“-Allah yüzünü çirkin etsin, demeyin, Muhakkak Allahu azze ve celle Âdem’i a.s. sureti üzerine yaratmıştır.”

Bir lafızda, -Rahman’ın sureti üzere- şeklinde geldi.

إكمال المعلم شرح صحيح مسلم - للقاضي عياض - (8 / 43)

" إن الله خلق اَدم على صورته " ، وأما ذكر السبب ، أو ذكر جميع ما حكاه مسلم عنه - عليه السلام - : (إذا قاتل أحدكم أخاه فليجتنب الوجه ، فإن الله خلق اَدم على صورته) فإنه لا يحسن صرف الضمير لاَدم ؛ لاءنه ينفى أن يكون بين السبب أو صدر الكلام واَخره ارتباط وتميز الكلام

وما وقع فى كتاب مسلم فى معنى المسافر ، وقد ذكر أنه روى مختصراً مقتصراً فيه على ما قلناه .

وقال بعض أئمتنا . هو من اختصار بعض الرواة .

وقال اَخرون : إن الضمير يعود إلى أ الله] (3) - سبحانه - ويكون له وجهان .

أحدهما : ان يراد بالصورة الصفة ، كما يقال : صورة فلان عند السلطان كذا ، بمعنى صفته كذا

ولما كان ادم - عليه السلام - امتاز بصفات من الكمال تميز بالعقل والنطق عن البهائم ، والنبوة على سائر بنيه سوى النبيين منهم ، وله فضائل اختص بها ، فكأنه شبهه من هذه عَلَى صُورَتِهِ) .

والوجه الثانى : عند اْصحاب هذا التأويل : أن تكون إضافة الصورة إضافة تشريف واختصاص ، كما قيل فى الكعبة : بيت الله ، وإن كانت البيوت كلها له - عز وجل - وكما قال تعالى : { نَاقَةَ اللَّهِ} (1) إلى غير ذلك مما وقع فى الشريعة من اْمثال هذا .

Kadı Iyaz derki: Buradaki zamiri Âdem’e çevirmek uygun olmaz (Ademi, onun sureti üzere yarattı, manasında olur.)

Bazıları da zamir Allah lafzına döner dedi. Bunun izahı iki yöndendir:

1- Suretten maksad sıfattır. Âdem a.s. sıfatlarıyla imtiyaz etmiştir. Akıl ve idrak ile hayvanlardan temeyyüz etmiştir. Nübüvvetle diğer insanlardan imtiyaz etmiştir. Onun için has olan faziletler vardır, sanki bu bakımdan suretine benzetilmiştir.

2- Bu kısımdaki tevil edenler, buradaki izafetin şereflendirme kabilinden olduğunu söylerler. Kabe hakkında, Alahın evi dendiği gibi. Allahın devesi tabiri gibi.

شرح النووي على مسلم - (8 / 440)

4731 - قَوْله صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ( فَإِنَّ اللَّه خَلَقَ آدَم عَلَى صُورَته )

فَهُوَ مِنْ أَحَادِيث الصِّفَات ، وَقَدْ سَبَقَ فِي كِتَاب الْإِيمَان بَيَانُ حُكْمهَا وَاضِحًا وَمَبْسُوطًا ، وَأَنَّ مِنْ الْعُلَمَاء مَنْ يُمْسِك عَنْ تَأْوِيلهَا ، وَيَقُول : نُؤْمِن بِأَنَّهَا حَقٌّ ، وَأَنَّ ظَاهِرهَا غَيْر مُرَاد ، وَلَهَا مَعْنَى يَلِيق بِهَا ، وَهَذَا مَذْهَب جُمْهُور السَّلَف ، وَهُوَ أَحْوَط وَأَسْلَم . وَالثَّانِي أَنَّهَا تُتَأَوَّل عَلَى حَسَب مَا يَلِيق بِتَنْزِيهِ اللَّه تَعَالَى ، وَأَنَّهُ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْء . قَالَ الْمَازِرِيُّ : هَذَا الْحَدِيث بِهَذَا اللَّفْظ ثَابِت ،

Müslim’in Nevevi şerhinde şöyle der:

Alimlerden bunun tevilinden geri duranlar vardır. Şöyle derler: Bunun hak olduğuna iman ederiz, zahiri manası murad edilmemiştir. Makamına layık bir manası vardır. Bu, cumhur selefin görüşüdür. Bu yol en emin ve sağlam olanıdır.

İkinci kısım alimler, Allahu tealanın şanına tenzihine layık bir şekilde mana verilebilir, derler. Allahu Teala, misli gibi bir şey yoktur.

Bu açıklamalardan sonra tasavvuf ve maneviyat önderlerinden İmamı Rabbani k.s. nun izahına değinmeden geçmeyelim:

1. cilt- 287. mektubtan

<<< Marifet: 'Allahu teala âdem'i sureti üzere yarattı'

Halbuki Allahu teala benzer ve misli olmaktan münezzehtir. Âdem'in ruhu ki O'nun hulasasıdır, bir suret üzere yarattı ki onda benzerlik ve misli olmaklık durumu yoktur. Nasıl ki Hak subhanehu mekânî değildir, ruh ta aynı şekilde mekânî değildir. Ruhun bedene nisbeti, Allahu teala ve tekaddesin aleme nisbeti gibidir. Ne ona dahildir, ne de ondan hariçtir. Ne ona bitişiktir, ne de ondan ayrıdır. Burda kayyumiyyetten baika bir nisbet anlaşılmaz. Nasıl ki Allahu teala ve tebareke alemin kayyumu ise, bedenin bütün zerrelerinin kayyumu da ruhtur. Allahu teala'nın ruhta kayyum olması, ruh vasıtasıyladır. Allahu subhanehu'dan bedene gelen her feyiz, ilk geliş mahalli ruhtur. Sonra bu feyiz ruh vasıtasıyla bedene ulaşır.

Ruh, benzeri olmamak ve misli olmamak sureti üzere yaratıldığın-dan, şüphesiz onda, hakikî benzeri ve mislî olmayan (Allah'a ulaşacak) imkan bulundu. "Yerlerim ve göklerim beni almaz, lakin mü'min kulumun kalbi beni alır."

Zira yerler ve gökler kendilerinde bulunan şu genişlikle beraber mekan dairesine dahil olduklarından, benzer ve misal alametiyle alamet-lendiklerinden, onlarda misal ve benzerden münezzeh olan mukaddes Lâ mekânî (yi almaya) imkan yoktur. Muhakkak lâ mekânî olanı, mekânî taşıyamaz. Lâ misâlî olan, misâlî olanda temekkün etmez. Şüphesiz lâ mekânî olan, benzer ve misalden münezzeh olan mü'min kulun kalbinde, genişlik ve imkan mevcut oldu.

Mü'min kulun kalbini bu işe tahsis etmesi, mü'min olmayanın kalbi-nin lâ mekânî yüceliğinden düşmüş olması sebebiyledir; (onun kalbi) benzeri ve misali olana esir olmuş ve onun hükmünü almıştır. Vaktaki şu inişi ve esareti sebebiyle mekâniler dairesine dahil olunca, misalî olmayı kesbetmiş ve şu kabiliyyetini kaybetmiştir.

"Şu (kafir) ler, hayvanlar gibidirler, bilakis onlardan daha sapıktırlar."

Meşayıhtan kalbinin genişliğinden haber veren, onun muradı, kalbin lâ mekâni olmasıdır. Muhakkak mekânî olan, her ne kadar geniş ise de, aslında dardır. Baksana Arş, şu büyüklüğünün ve genişliğinin olmasıyla birlikte, mekani olduğundan, mekânî olamayan ruhun yanında onun hük-mü, hardal hükmü gibidir, belki daha azdır.

Bilakis derim ki şu kalb, kıdem nurlarının tecelli mahalli olunca, bila-kis kadim ile bekayı bulunca, içine Arş ve içinde olan bütün eşya atılsa, elbette hepsi yok olur eriyip kaybolur. Öyleki, onlardan asla bir eser kal-maz. Seyyidüt-taife (Cüneydi Bağdadî kuddise sırrahunun) bu makamda dediği gibi, 'Hadis olan, Kadim'e yakınlaştırılsa ondan eser kalmaz.'

Bu öyle bir elbisedirki, ruha göre hususi olarak biçilmiştir. Bu husu-siyyet melekler için yoktur. Zira onlar, mekâni daireye dahildirler. Misalî ile vasıflanmışlardır. Şüphesiz insan, Rahman'a halife oldu. Bunda şaşılacak bir şey yok; zira bir şeyin sureti, onun halifesidir. O şeyin sureti üzere yaratılmamışsa, o şeye halife olmaya layık olmaz. Hılafete layık olama-yan, aslın emanetinin ağırlığını taşımaya kadir olamaz.

'Sultanın bahşişlerini ancak onun katırları taşır.'

Allahu teala ve tebareke buyurdu, "Biz, emaneti gökler, yer ve dağlara arzettik te bunlar onu yüklenmekten geri durdular ve ondan kork-tular, insan bunu yüklendi. O çok zalim ve ziyadesiyle cahildir."

Nefsine zulmü çoktur, şöyleki varlığından ve varlığının tabilerinden ne bir eser ne de bir hüküm bırakmadı. Çehaleti çoktur, öyleki onun Maksud'la alakalı bir idraki ve Matlub'anisbet edilecek bir ilmi yoktur. Bilakis bu makamda idrakten aciz kalmak, idraktir, cehli itiraf marifettir.

'Allah'ı bilmekte en ekser olan, onda hayreti ekser olandır.'>>>

Yasal uyarı : Sitedeki sohbet, yazı ve resimler; üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan ve kaynak göstererek alınabilir.
Üzerinde değişiklik yapılması, ticari amaçla kullanılması hukûken yasaktır.